İlk olarak DAEŞ’in12 Ekim’de Ankara Tren Garı’na yaptığı saldırıda 102 kişi ölmüştü. Saldırıyı gerçekleştirenlerden Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün suç kaydı yoktu.
3 ay sonra İstanbul Sultanahmet’te 15 turistin ölümüne sebep olan canlı bomba saldırısını gerçekleştiren Nabil Fadli’ydi. Mülteci kılığında Türkiye’ye giriş yapan Fadli’nin herhangi bir suç kaydı yoktu. DAEŞ’in bombacılarının deşifre olmasıyla, Fadli’nin ismi ‘öldü’ duyurusuyla kamufle edilmişti. Bu sayede kimliği ortaya çıkmamıştı.
Aradan 1 ay geçmesinin ardından Ankara 2. defa kalbinden vuruldu. Merasim Sokakta askeri servis araçlarına yönelik yapılan saldırıda 29 kişi hayatını kaybetti. Yöntem de kişiler de yine aynıydı. Önce Salih Neccar olarak mülteci kılığında Gaziantep’ten Türkiye’ye geçiş yaptığı belirlenen kişinin Abdülbaki Sömer olduğu ortaya çıktı. Söz konusu canlı bombanın ailesi tarafından “kayıp” olduğu bildirilmişti.
3 Mart’ta 2 DHKPC’li Çiğdem Yakşi ve Berna Yılmaz Bayrampaşa’da ki çevik kuvvete saldırı düzenlediler. 2 isim de emniyet birimleri tarafından hazırlanan canlı bomba listesindeydi. Daha sonra polis ekiplerinin düzenlediği operasyonda 2 ismin de öldürüldüğü açıklanmıştı. Yakşi 19 ay boyunca DHKP-C terör örgütüne üyelikten tutuklu kalmıştı. Her iki isim de aranıyordu.
Ve 1 ay bile olmadan 13 Mart’ta Ankara’nın göbeği Kızılay’da 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan yine bir canlı bomba yüklü araçla saldırı gerçekleşti. Canlı bomba bu sefer bir kadındı. 2012’de Balıkesir’de üniversiteye yazıldığından beri ailesi haber alamıyordu. Tekirdağ’da yaşayan ailesi kayıp ilanı vermişti. PKK terör örgütü üyeliğinden tutuksuz yargılanıyordu. Dahok’a giderek orada PKK kamplarında bomba eğitimi aldığı tespit edilmişti.
6 gün sonra bu defa da İstiklal Caddesi’nde DAEŞ’li Mehmet Öztürk kendini patlattı, 5 kişi öldü. Gaziantepli Öztürk’ün yine suç kaydı yoktu. Ancak 3 yıldır aranıyordu.