“SAYIN BAŞBAKANIMIZ ‘İLK İMZAYI BEN ATIYORUM’ DEDİ”
İl ve ilçe başkanlarının atama yetkilerinin genel başkandan alınıp MKYK’ya verilmesi hakkında konuşan Burhan Kuzu, “Geçen hafta bizim MKYK Toplantısı’nda bu konu gündeme geldi. Bizim tüzüğümüz gereği bu mesele aslında MKYK’nın meselesi. Gerek il başkanı, gerek ilçe başkanı arkadaşlarımız zaten kongrede 3-4 yılda bir rutin olarak geliyor. Burada geçici bir durum var. Yani bir boşalma olursa, bir değiştirme olursa diye bir durum. Uygulamada bu teşkilat başkanına verilmiş. O da genel başkanla birlikte bu yetkiyi kullanıyor. Bu yükü sadece teşkilat başkanına ve genel başkana yüklemeyelim diye, iyi niyetli bir adım olarak ondan alınıp tekrar kurula verildi. Basında söylentiler olabilir ama Sayın Başbakanımız ‘ilk imzayı ben atıyorum’ dedi. Oylama yapıldığı zaman da oybirliğiyle karar alındı” şeklinde konuştu.
“İKİ BAŞLILIK OLAN HER YERDE UFAK TEFEK SORUNLAR MUTLAKA OLUR”
Kuzu, yürütmede iki başlılık olan her yerde ufak tefek sorunların olabileceğini belirterek, “Pelikan dosyasının internette ortaya çıkması, perşembe günü yapılacak toplantının çarşamba yapılması ve biraz da gazetelerde ‘arada sorun mu var’ gibi bir takım durumlar ortaya çıkması, bugünkü toplantıyı önemli hale getirdi. Açıklamalara baktığımız zaman normal bir toplantının uzun halini görüyoruz. Benim gördüğüm önemli bir problem yok. Ama şunu kabullenmek gerekir ki; yürütmede iki başlılık olan her yerde ufak tefek sorunlar mutlaka olur. Mesele bunu büyütmeden tolere edebilmek. Niye başkanlık modelini istiyoruz? Bunun eski örneklerini gördük; Özal ile Mesut Yılmaz arasında, Akbulut arasında. Demirel, Çiller’i camdan aşağıya atıyormuş neredeyse. Sezer ile malum Ecevit arasında sorunlar oldu. Bence en makul ve sağlıklı bu ikili arasında gidiyor. Cumhurbaşkanımızla bugün konuştuk ama bu mesele hiç gündeme bile gelmedi. Şuan bir şey görünmüyor ama yarın basın bunu farklı yorumlayabilir. Diyelim bir gerilim olduğunu varsayalım; istifa gibi bir şey olmuş olsaydı yine bu kadar sürmezdi. Ben bunu öyle görmüyorum” ifadelerini kullandı.
“RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN HUKUKEN OLMASA DA DOĞAL LİDERLİĞİ TARTIŞILMAZ”
Kuzu, partiye emek vermiş bir liderin sözlerinin mutlaka dinlenmesi gerektiğini vurgulayarak, “Olağan olsun, olağanüstü olsun kongre her partinin bir sürecidir. Kongrelerde aklıselim davrandıktan sonra parti çok güçlü de gelir. Olağanüstü kongre yapan parti zayıflar diye bir şey yok. Demek ki hizmet şeklinde bir farklılık ortaya çıktı. Recep Tayyip Erdoğan’ın hukuken olmasa da doğal liderliği tartışılmaz. Eski yıllarda özellikle cumhurbaşkanı ile başbakan arasındaki durumlarda, eğer cumhurbaşkanının bir kenara çekerek başbakan tek başına hareket etmişse, hem Mesut Yılmaz’da bunu gördük, hem Çiller’de bunu gördük, parti bitmiştir. Partiye emek vermiş doğal liderleri mutlaka dinleme, ona göre hareket etmek lazım. Aralarında ufak tefek sorunlar olmuştur. Hayırlı uğurlu olsun, kongre yapılır, bir arkadaşımız aday olur. Belirtilen şekilde parti yoluna devam edecek zaten” diye konuştu.
Ortada 7 Haziran gibi bir tablo olmadığını ve gerginliğe gerek olmadığını söyleyen Kuzu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kongre başbakanlığı, hükümeti düşüren bir şey değil. Bir parti kongre yapar, genel başkan seçildiğinde Cumhurbaşkanımız Başbakanımızı çağırır. O da görevi iade eder. Hükümet kurulana kadar görevini devam ettirir ya da aynı gün de verebilir. Anayasa gereği başbakan olacak kişinin milletvekili olması lazım. Cumhurbaşkanı, görevi birinden alıp bir başka kişiyi hükümet kurması için görevlendirebilir. Yani bir seçim sonrası yaşadığımız 7 Haziran gibi bir tablo ortada yok, o yüzden gerginliğe gerek yok. Parti zaten oldukça güçlü, vekil sayısı ortada.”
Muhalefetten yeni parti kurulması durumunda o partinin uzun ömürlü olmayacağını dile getiren Kuzu, “Ben siyasete dönüp baktığım zaman zayıflayan partilerde bu durumun daha çok olduğunu görüyorum. Düşmeye başladıkları zamanlarda kendilerine bir yer bulup buradan kavga etmeye devam ediyorlar. Türkiye’de muhalefet evlere şenlik. Böyle bir muhalefette yeni bir parti kursan da yaşamaz, partiyi bölsen de yaşamaz. CHP’nin geldiği yer belli. Bugün seçim yapılsa partilerin bir kısmı baraja takıldığı zaman AK Parti gümbür gümbür gelir” ifadelerini kullandı.
“DAVUTOĞLU, ‘PARTİ İÇERİSİNDE BİR KEZ DAHA ADAY OLAYIM’ DEMEZ”
Kongre sürecinde yumuşak bir geçiş yaşanacağının altını çizen Kuzu, “Ben partinin içini bilirim. Parti kurucusu arkadaşlarla irtibat halinde biriyim. Ben çok sokulgan bir adamım. Davutoğlu benim 40 yıllık dostum. Böyle bir şeye tenezzül etmez. Yani bunu bir gerilim, bir laf olsun diye değil bildiğim şeyi söylüyorum. Davutoğlu’na teorik olarak, tüzük gereği hiçbir engel tabi ki yok. Ama iş bu noktaya gelmişken Davutoğlu, ‘Parti içerisinde bir kez daha aday olayım’ demez. Davutoğlu böyle bir şeye gelecek bir yapıda değil. Dolayısıyla böyle bir tablo çıkmaz. Geçiş yumuşak olur. Yani ben sert bir şey olacağını zannetmiyorum. Başka bir aday da çıkmaz, aday bir tane olur. 7 Haziran gibi bir şey olsa ya da bir koalisyon hükümeti gibi bir durum olsaydı evlere şenlik, o zaman iş gerçekten zor olurdu” diye konuştu.
“KONGRE 2-3 HAFTA İÇERİSİNDE OLUR”
İçerisinde bulundukları durumda kongrelerle uğraşacak durumlarının olmadığını belirten Kuzu, şunları söyledi:
“Kongre neticede 2-3 hafta içerisinde olur. Malum bir terörle mücadelemiz var. Dolayısıyla böyle bir ortamda bizim kongrelerle uğraşacak halimiz yok. En kısa sürede çözmek lazım. Ben öyle görüyorum ki; AK Parti bu bilgiler doğru ise bu ayın sonunda yeni bir hükümetle göreve başlar. Şu an istifayı gerektiren bir şey yok. 22’si bile olsa kongreye götürür Davutoğlu. Kongrede arkadaşlara teslim eder. Cumhurbaşkanı da ondan aldığı başbakanlık görevini buraya tevdi eder. O da 3-4 günlük bir mesele. Herhangi bir kaygıya, paniğe bence gerek yok. Rutin olarak bu iş devam eder. AK Parti’nin buradan bir yara alarak çıkacağına ihtimal vermiyorum. Partinin içini biliyorum, delege yapısı olsun, arkadaşlar olsun. Ne Ahmet Bey böyle bir şeye fırsat verir. Ne de başka bir arkadaş ben de şuradan fırsatını bulayım der.”
Başkanlık sistemi tartışmalarına da değinen Kuzu, Fransa’daki “Dögol” örneğinden bahsederek, “Bu tablo Dögol’ün Fransa’daki tablosunu hatırlatıyor. Dögol yarı başkanlık modelini 1946’da getirmeyi amaçladı. Anlatamadı derdini Meclis’e ve grubuna. Küstü, bıraktı gitti, ‘ne haliniz varsa görün’ gibilerinden. ‘Bu sistemi değiştirin, yürümez bu tablo’ dedi. Sonra 1958‘e gelene kadar 10-12 yıl içinde 25 tane hükümet kuruldu. Yani bir yıl yok hükümetlerin ömrü, 6 ay ömürleri oldu. Sonra Dögol’ü aradılar. ‘Gitme Dögol’ diye kırmızı halılar serdiler. Adam geldi bu sistemi kurdu. Fransa’da cumhurbaşkanı yetkileri elbette var. Ama aman aman bir yetki değil, başkanlıktaki gibi. Fakat öyle bir şey yerleşti, Dögol’ün karizmatik lider olmasıyla öyle bir uygulama yerleşti ki mesela diyelim cumhurbaşkanı ile başbakan bir konuda anlaşamasalar, ‘biri diyor şöyle olsun, öbürü diyor böyle olsun’ kamuoyu cumhurbaşkanının dediğine bakar ve onun dediği yönde biter işler. Bu Dögol’den beri böyle. Şimdi sana sorsam, ‘Fransa’nın cumhurbaşkanını sayar mısın’ diye, sayarsın. Yani durum bu, yarı başkanlık var ama esasen parlamenter sistem. Yani başbakan var, yetkileri var, hükümeti kurar. Bir çatışma gibi durum çıktığı anda hemen cumhurbaşkanından yana başbakan çekiliverir. Bu gidiş Türkiye’de yarı başkanlık modeli bile gelse böyle gideceğini gösteriyor” diyerek sözlerini sonlandırdı.