Bu kurumlar arasındaki işbirliğini, koordinasyonu sağlayarak, kendi alanlarındaki müşterek alanların belirlenmesi, ayrıca tekrarlar varsa bunların kaldırılması ve çok ciddi bir koordinasyonla Türkiye'nin medeniyet havzasında mazlum milletlere fevkalade ciddi hizmetler veren kurumlarımızın yeni dönem çalışmalarını hep beraber gözden geçireceğiz" dedi.
TİKA'nın Türkiye'nin elini mazlum milletlere ulaştıran fevkalade önemli bir kuruluş olduğunu belirten Kurtulmuş, "Bu çerçevede bir tarafta TİKA, bir tarafta Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, diğer tarafta AFAD ve Atatürk, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Medeniyetler İttifakı projesiyle çok entegre bir çalışma dönemine gireceğiz" diye konuştu.
"SAYIN GÜLEN'İN TÜRKİYE'YE İADESİ HUKUKİ BİR SÜREÇ"
Açıklamalarının ardından bir gazetecinin, "NATO Zirvesi'nde Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iadesi gündeme geldi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Sayın Fethullah Gülen'in Türkiye'ye iadesi meselesi bir hukuki süreçtir. Türkiye bununla ilgili bütün hukuki çalışmaları yaptıktan sonra bu adımların atılması sağlanabilir" dedi.
2009 yılında bir gazeteye verdiği demeci hatırlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Ben Hoca Efendi'nin yerinde olsam Türkiye'ye gelirim. Eğer elimde bir imkan olursa Hoca Efendi'nin Türkiye'ye gelmesi için gerekli çabayı gösteririm. O zamanlardan beri hangi konu tartışılsa hep Fethullah Gülen ismi etrafında bir gölge boksu yapılır, hangi konuyu tartışacak olursak olalım Fethullah Gülen'in ismi gündeme gelirdi. O günden bu yana köprünün altından çok sular geçti, çok önemli süreçlerden geçtik. Özellikle son 1 yıl içerisinde yaşadıklarımız dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir demokratik ülkenin, toplumun kabul edebilecek bir durum değildir.
Devletin içinde devletin gücünü ve imkanlarını kullanarak Türk devletinin yönetilemez hale gelmesini sağlamaya çalışan, Türkiye'nin Ukrayna ve Mısır gibi iç çelişkiler içerisinde bocalamasını hedef alan bir komplolar dizisiyle Türkiye karşı karşıya kaldı.
MİT TIR’larının durdurularak, onun üzerinden belki Türkiye'nin Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'ne çıkarılması başta olmak üzere Sayın Cumhurbaşkanımızın ofisinin dinlenmesi, Dışişleri Bakanlığımızın en gizli toplantılarının dinlenerek deşifre edilmesi ve bunları belli yerlere servis edilmesi gibi fevkalade önemli, hiçbir demokratik ülkenin tolere edemeyeceği olaylarla karşı karşıya kaldık. Bu olaylar da tesadüfen o devlet kurumlarında çalışan iki kişinin aklına geldiği için icra edilmiş olan işler değildir.
Bunların bir emir komuta, bir network içerisinde icra edildiği, baştan bir emirle bu işlerin gerçekleştiği herhalde her akıl sahibinin kabul edebileceği bir iştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yönetilemez hale getirmeye çalışan bir komployla karşı karşıya kaldığımız açıktır."
"DEVLETE KARŞI YAPILANLARIN HESABI SORULMALI"
Kurtulmuş, 61. Hükümet'in Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın paralel yapı konusundaki sağlam duruşuyla Türkiye’nin önemli bir fitne dönemini geride bıraktığını belirtti. Paralel yapının devlet içerisinde halen devam ettiğini vurgulayan Kurtulmuş, "Bundan sonrası siyasetin işi değildir. Türkiye'nin bağımsız mahkemeleri tarafından bu şüphelerin, iddiaların bütünüyle ortaya konması ve gerçekten devlete karşı yapılmış olan bu işlerin bir hesabının, sonucunun olması lazım. Sayın Gülen'in Türkiye'ye iadesi bu kapsamda değerlendirilmesi gerekiyor. Bu bir süreçtir, nasıl gelişecek hep beraber göreceğiz" diye konuştu.
Türkiye'de bugüne kadar devlete geçirmeye çalışan sol ya da sağ aşırı birçok örgüt olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Bu örgütlerin hiçbirisi devletin içerisinde nüfuz ederek, devletin imkanlarını kullanarak, devlet kadrolarına verilen yasal ve anayasal hakları kullanarak, devlete karşı devlete rağmen bir örgütlenme içerisinde olmamıştı. Türkiye Cumhuriyeti bunun gereğini yerine getirecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın" dedi.
"IŞİD İLE EL-KAİDE AYNI LABORATUVAR ŞARTLARINDA ORTAYA ÇIKTI"
NATO Zirvesi'nde birçok ülkenin terör örgütü IŞİD tehdidinin ortadan kaldırılması konusunda mutabakata varmaları yönündeki gelişmeleri de değerlendiren Kurtulmuş, IŞİD konusunda bütün ülkelerin elini başının önüne koyarak düşünmesi gerektiğini belirtti. Kurtulmuş, "Daha önce El-Kaide denilen tehdit nasıl ortaya çıktıysa IŞİD de benzer laboratuvar şartlarında ortaya çıktı" dedi.
Suriye'de 3.5 yıldır devlet terörü yaşandığını söyleyen Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Hiç kusura bakılmasın IŞİD'i oluşturan şartlar Suriye'de 3.5 yıldır devam eden iç savaşa sessiz kalanların da payı olan şartlardır. Eğer dünya demokratik bir biçimde Suriye meselesine çözüm bulabilseydi, eğer Suriye'de bu insanlık dışı devlet terörünü durdurabilecek mekanizmaları kurulsaydı ve gerçekten Suriye'de bütün halkın katıldığı siyasal restorasyon süreci gerçekleştirilebilseydi bugün IŞİD diye bir tehdit yaşanmayacaktı. Maalesef Suriye meselesinde filler tepişmiş, olan Suriye halkına olmuştur. Şimdi Suriye ve Irak'taki kaosun içinde bütün dünyaya karşı bir tehdit olarak algılanan IŞİD meselesi karşımıza çıkmıştır.
Dolayısıyla askeri tedbirleri konuşmak bir iştir ama akıl meselenin askeri tedbirlerle önlenemeyecek noktaya gelmeden evvel tedavi edilmesini, çözülmesini gerektirirdi. Ama oralarda kendi aralarındaki siyasi kararsızlık ve tutarsızlıklarla ya da Ortadoğu'nun Suriye veya Irak coğrafyasında verecekleri bir güç mücadelesinden nasıl pay alacakları hesaplarıyla hareket edenler, bugün karşılarında belki de kendi tutarsızlıklarının doğurmuş olduğu büyük bir heyüla ve karabasanla karşı karşıyalar. Bir bu bölgenin kadim milletlerinden birisi olarak bizim bu bölgenin bir esenlik yurdu haline dönüştürülmesi hayalimiz vardı. Ama maalesef son 4-5 yıl içerisinde yaşanan kaos ortamından mümkün olmadı. Bundan sonra meseleyi sadece güç kullanarak değil, akıl kullanarak çözmek zorunda olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Yoksa bunun sonu yok.
Herhangi bir yerde bir terör örgütü çıkar, onun üstüne gidersiniz, basarsınız, oradan başka bir yere sıçrar. Önemli olan terörün neşvü nema bulacağı ortamın kaldırılmasıdır. Bunun yolu da diyalog içerisinde sorunları çözme iradesidir, barışçıl bir iç düzenin bütün dünyada kurulmasıdır. Bugün bir tehdit var ancak bu tehdit sona erecektir. Devam edemez sürdürülemez bir tehdittir ama sonuçta bu tehdit bitse yarın başka bir tehdit ortaya çıkar. Dolayısıyla NATO ülkeleri başta olmak üzere bu sorunu bu çerçevede gözden geçirmesi kanaatindeyim."