Hüseyin Baş, “Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağından, sınırlarından, isminden, dilinden rahatsız olanlar şu anda aktif devreye girmiş vaziyette ve ilk yap yapacakları iş Türkiye'nin milli bütünlüğüne saldırmak olacak” dedi.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş partisinin İstanbul Bakırköy ilçe kongresine katıldı.
Fikret Taç’ın ilçe başkanı seçildiği kongrede konuşan Hüseyin Baş gündeme dair açıklamalar yaptı.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başlattığı 3. madde tartışmalarına değinen BTP lideri, “Atatürk'ün büyük bir mücadeleyle kurduğu, millete armağan ettiği ve milletin karargahı olan Meclis’in başkanı, anayasanın 3. maddesi ile ilgili bir şeyler geveledi. Kelime oyunları yapıyor, anayasayı değişecekler ya manasından değişemediler, içeriğinden değişemediler, maddelerinden değişemediler, şimdi noktalarını virgüllerini incelemeye başladılar. Anayasanın 3. maddesinin anlattığı ifade yanlışmış!” dedi.
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş konuşmasında şu ifadeleri kullandı;
“İlk yapacakları iş Türkiye'nin milli bütünlüğüne saldırmak olacak”
20 küsur yıldır anlattığımız ve biz anlatırken dikkate bile alınmayan konu bugün kucağımızda. Nedir o? Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağından, sınırlarından, isminden, dilinden rahatsız olanlar şu anda aktif devreye girmiş vaziyette ve ilk yapacakları iş Türkiye'nin milli bütünlüğüne saldırmak olacak. Siz zannetmeyin ki Fethullah diye ihtiraslı bir adam çıktı, milyonları kandırdı, trilyon dolara yakın bir organizasyon oluşturdu ve Türkiye'de bir paralel devlet kurdu. Eğer bu iş böyle kolaysa, eğer bir ihtiraslı adam çıkıp askere sızabiliyorsa, bürokrasiye sızabiliyorsa, devlete sızabiliyorsa, trilyon dolarlık bir güç hakimiyet alanı oluşturabiliyorsa, ihaleler dağıtabiliyorsa bunu ihtiras sahibi herkes yapabilir. Ama ne var arkasında? Arkasında dün bizi Sevr’e boyun eğdiremeyenlerin bugün gömlek değiştirmiş halleri var. Bu bir planın parçasıydı ve biz o süreçte gördük ki iktidarı da, ana muhalefeti de, yavru muhalefeti de Türkiye'nin neredeyse yüzde 70'i, 80'i bu planın bir parçası olmuştu.
Özgür Özel’e, “Kaybedersem ben kaybederim” cevabı…
Bakın ana muhalefet lideri, ‘Ne konuşuyorsunuz kaybedersem ben kaybedeceğim’ diyor. Son seçimde ana muhalefetin lideri mi kaybetti yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devletinin milleti mi kaybetti? Zaten bu ülkede ana muhalefetin de sorunu bu; kaybedersem ben kaybederim! Sen neyi kaybedeceksin, sen koltuğunu kaybedeceksin! Yani onların kazanç diye gördüğü veya kayıp diye gördüğü şey koltukları, ne milletin geleceği, ne milletin çoluğu çocuğu... O yayıla yayıla oturdukları koltukları bütün mücadelenin ana çıkış noktası. Hep söylerim, iktidar ülkede iktidar olma peşinde ve her şeyi mübah görüyor, muhalefet muhalefette iktidar olma peşinde o da bunun için her şeyi mübah görüyor. Ondan sonra da ‘Bizim çocuklarımız niye sokakta katlediliyor, niye bizim çocuklarımız eğitim alamıyor’ diye gözü yaşlı anneler sokakları dolduruyor. Ne yazık ki görüyorum ki milletin büyük bir çoğunluğu da bu danışıklı dövüşe okey vermiş vaziyette.
“Yaşayacak vatan bulamazsınız”
Hepimizin silkelenip kendine gelmesi gerekiyor. Bakın vallahi de billahi bundan 20 sene, 30 sene sonra yaşayacak vatan bulamazsınız. Bu basit bir şey değil, bulamazsınız. Senin yanındaki Suriye vatandaşı bugün yaşayacak vatan bulamıyor, senin hemen karşındaki Lübnan vatandaşı bugün yaşayacak vatan bulamıyor. Siz zannediyor musunuz ki bu ateş olduğu yerde kalır, o ateş seni de sarar, hiçbir yerde kalmaz. Biz şu anda Türkiye olarak bununla karşı karşıyayız.
Hem muhafazakar, hem Atatürkçü olunur mu?
Hem muhafazakar, hem Atatürkçü olunur mu, bu normal mi? Ya kardeşim bu işin normali bu zaten. Yıl 1919, Atatürk Samsun'a çıktı, kimlerle? Muhafazakarlarla çıktı. 23 Nisan 1920 Atatürk Meclis’i açtı, kimlerle? Bugün senin muhafazakar dediklerinle. Yıl 29 Ekim 1923 Atatürk Cumhuriyet ilan etti, kimlerle? Senin muhafazakar dediklerinle. Atatürk hilafeti kaldırdı, kimlerle? Bugünün muhafazakarlarıyla. Bu ülkede öyle işler birbirine karıştırıldı ki; alnı secdeye giden adam ‘Atatürk’ deyince ‘aa Atatürk dedi’ oluyor. Bu ülkede alnı secdeye giden adam ‘Atatürk’ demiyorsa o Allah’a ibadet etmiyordur zaten sen onu anla. Dolayısıyla Atatürk'le bir sorun oluşturmaya çalışanlar bu ülkede aslında dinle sorunu olanlardır. Bunu anlamamız lazım.
“Öcalan bu ülkenin siyasetiyle ne zaman muhatap olabilir hale geldi?”
Geldiğimiz durumda toplum paramparça edilmeye çalışılıyor. Bunun tek bir çıkış yolu var arkadaşlar, başka ne yaparsanız yapın bu meselenin önüne geçemezsiniz. Bunun çıkış yolu milletin birliğinden, milletin kardeşliğinden geçer başka yolu yok. Şimdi malumunuz iktidar son günlerde yeni gündem oluşturmaya çalışıyor. Yeni açılım süreci geliyor mu, gelmiyor mu? Tartışma bu. DEM Partili bir tanesi çıkıyor ve , ‘Bu işin siyasi muhatabı Öcalan’dır’ diyor. Siyasi muhatap Öcalan’mış! Öcalan bu ülkenin siyasetiyle ne zaman muhatap olabilir hale geldi? İşte bu iktidar kalkıyor ülkeyi yine bölecek bir şey buluyor. 20 sene filmi geri sarın ve önünüzden film şeridi gibi geçsin. Bu hükümet bu ülkede ne yaptıysa toplumu böldü. Buradan ne anlıyoruz basit bir mantık önermesi; bu iktidarın işi bir şeyler yapmak değil, bu iktidarın işi toplumu bölmek.
“Mustafa Sandal ne diyor?”
Çocuklarınızı spora, tiyatroya yönlendirin. Spor yapar zinde hisseder. Zinde hisseden
beden değildir zihindir. Çocuklarınızı tiyatroya gönderin enerjilerini atsınlar birbirleriyle
kavga etmesinler, gitsinler kapalı alanlarda spor yapsınlar. En önemli şey çocuklarımıza sahip çıkmaktır. Ruhunu kaybetmiş, ruhunu yitirmiş boşlukta gezen insanlar bugün sokaklarda katliam yapıyorlar. Hani ne diyor Mustafa Sandal; arabası var, şoförü var ama maalesef yok ruhu yok, o yüzden şansı yok! Dolayısıyla çocuklarımıza sahip çıkalım ve onlara hedefler, idealler, keyif alacakları, zevk alacakları ama ruhlarının da tatmin olacağı şeyler kazandıralım yoksa bu ateş hakikaten hepimizi saracak, bu basit bir şey değil.”