“Geriye dönüp baktığımızda ülkemize, milletimize ve şahsıma kurulan bazı tuzakları fark etmekte zaman zaman geç kaldığımızı görüyorum” diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, “Yargıda yaşanan sıkıntılar da bunlar arasındadır. Bu sıkıntı tek taraflı ve sadece bir dönem ile sınırlı değildir. Meselenin bir tarafında yargıyı milletin değil, belli bir örgütün emrine sokmaya çalışanlar varken, diğer tarafında da yargı üzerinden meşru siyasal kurumları alt etmeye çalışan bir başka vesayetçi anlayış mevcuttu. Kapatma davasına kadar öyle olmadık yöntemler ile karşımıza çıkıldı ki inanın bana hukuk adına biz utandık. Bu sorunlu dönemde bu FETÖ denilen şer örgütü diğer kurumlarımız ile birlikte özel önem verdiği yargının içine sızmaya başlamıştır. 40 yıllık bu işin geçmişi vardır. Öyle kısa sürede bu sızma hareketi yapılmadı. Biz hayatımızın hiçbir döneminde insanları peşin hükümle peşin hükümle kategorize etmedik. Milletine, hükümetine, devletine, demokratik meşru siyasi kurumlara saygı duyan veya öyle gözüken herkese kapıları açık tuttuk. Hiç kimseye ve hiçbir gruba ne yargıyı nede başka bir kurumu peşinen teslim etmiş değiliz. Bu örgütün zihin yapısı ve organizasyon yapısı her türlü iyi niyeti istismara müsait olduğu için adeta saman altından su yürüterek pek çok yerde güç temerküzüne girdiklerini gördük. Türkiye’nin darbeciler ile cuntacılar ile, vesayet odaklarıyla mücadelesi adına yargıya verdiğimiz desteği bu örgüt kendi militanlarına yol açmak için kullanmıştır. Bu durum sadece kadroların istilasına yol açmadı. Aynı zamanda darbeciler ile vesayet odaklarıyla yaptığımız mücadeleye çok büyük zarar vermiştir” ifadelerini kullandı.
Eğri ile doğruyu, haklı ile haksızı aynı çuvala dolduran bir anlayışın adalet tesis etmesinin mümkün olmadığını kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: “O dönemde açılan davaların neredeyse tamamını bu kasıtlı saptırmalar sebebiyle neticesiz kalmıştır. Şayet bir davada tek bir masum dahi mağdur ediliyorsa, orada adaletten söz etmek mümkün değildir.Bir takım tutuklamalar ile bir takım davaların gidişatı ile ilgili şahsımın o döneminde verdiği beyanatlar ve gösterdiği tepkiler ortadadır. Yargının bağımsızlığına halel getirmemek için meseleye daha keskin bir şekilde müdahale etmedik, edemezdik. O dönemde yargı bürokrasisi içinde kritik konumlarda bulunanların örgüt emri ile bu işleri rayından çıkardığı daha sonra ortaya çıkmıştır. Anayasamızın 138. maddesine göre hakimler görevlerinde bağımsızlardır. Anayasaya, hukuka, kanuna uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez. FETÖ mensubu hakim ve savcılar görevlerini bu kriterlere uygun olarak mı yapıyorlardı. Kamuoyu oluşturmaya yönelik haberlerden başlayarak, kolluk güçlerinin araştırmalarına, savcıların soruşturmalarına, hakimlerin kararlarına kadar her yerde örgütün çıkarları ve talimatları esas alınmıyor muydu? Bu ülkenin yargısını, iradelerini bir terör örgütüne ve onun hiyerarşisine teslim etmiş hakim ve savcılara terk edemezdik.”