45 SANİYEDE SULARA GÖMÜLEN DÜKKANLARINI MARKA YAPTILAR
1957’de Macaristan’dan zorunlu göçle Türkiye’ye gelerek Gölcük’e yerleşen Enver ustanın el arabasında başladığı dondurma serüveni 45 saniyelik depremde sular altında kalmasına rağmen küllerinden doğdu.17 Ağustos 1999’da Gölcük’te yaşanan 45 saniyelik depremde 45 yıllık ekmek tekneleri Körfez sularının 25 metre altında kalan Enver usta ve çocukları, Değirmendere sahilinde yeniden bir dükkan açarak tarihi dükkanlarını küllerinden ayağa kaldırdılar. Çocukları Salih, Mesut ve Hakan ile birlikte dondurma üretimine devam eden Enver Serbes, geçen zaman içerisinde dükkan sayısını 3’e dondurma çeşidini ise 41’e çıkartarak Körfez genelinde ve çevre illerde lezzetiyle tanınan bir marka haline geldi.
“YARIM SAAT İLE SULARA GÖMÜLMEKTEN KURTULDUK”
Ailenin en küçük bireyi olan ve depreme 17 yaşındayken yakalanan Hakan Serbes dükkanlarıyla birlikte batmaktan yarım saat farkla kurtulduklarını dile getirerek, “O gece tesadüfen bu günkü gibi bayağı bir sıcak vardı. Aşırı derecede nem, yaprak kımıldamıyor derler ya aynı öyle bir hava vardı. Bir an önce olsa da evime gitsem diyordum sürekli. Sonra gece bayağı bir yorulduk. Her zamanki gibi işlerimiz çok yoğundu. Sonra gece saat 02.15 gibi dükkanı kapama kararı aldık. Hatta dondurma makinasının üzerine bir tane floresan lamba vardı. Floresanın bir tarafı düşmek üzereydi. Vidası yalama olmuş, onu uğraşmama rağmen bir türlü yapamadım. Temizlik de yapmadık o akşam. Normalde dükkanı kapatmadan önce her akşam temizlik yapardık. Sonra arkadaşlara yeter artık evimize gidelim dedim. Temizliği de yarın yaparız dedim. Sonra dükkanı kapattık 02.20 gibi, 02.30 gibi evde oldum. Yarım saat sonra da deprem oldu. Yarım saat daha kalsaydık belki de ölmüş olacaktık. Gerçi Cenab-ı Allah bilir orasını da” dedi
“GÖLCÜK BUNDAN SONRA BİTER DEDİM”
Deprem sırasında ve sonrasında yaşadıklarını anlatan Hakan Serbes şöyle konuştu: “Deprem anında evimizin çatı katında kalıyorduk abimle birlikte. Büyük abim İstanbul’daki dükkandaydı. Ben de uykuya dalmak üzereydim. Deprem olmaya başlayınca abim uyandırdı hemen. ‘Kalk abiciğim deprem oluyor’ dedi. Kafamı bir kaldırdım, evlerin yıkıldığını gördüm. Bizim mahalleye doğru bir yıkım geliyordu. Ama çok şükür bizim evimiz yıkılmadı. TÜPRAŞ’ın patladığını gördüm. Bayağı kötüydü ortalık. Allah bir daha yaşatmasın diyim ne diyim. Deprem anı bitince Gölcük’teki dükkanımıza gittik. Bayağı ağır bir hasar aldığını gördük. Sonra Değirmendere’deki dükkanla ilgili bir haber geldi.
Değirmendere’deki dükkanın olduğu bölüm sular altında kaldı denildi. Biz de babamla birlikte depremden hemen sonra Değirmendereye geldik. Tam arkamızda suyun içerisinde 22 metre ilerde 22 metre derinlikte bir dükkanımı var. Babam da dedi ki tarihi otomatik makinalar var, onlar pahalı makinalar onları çıkartalım dedi. En azından deniz suyu gelmişse zarar görmesin diye. Babamla geldik, sonrasında dükkanın olduğu bu bölüme geldik. Geldiğimizde karşıda TÜPRAŞ’ın cayır cayır yandığını ve dükkanın yerinde hiçbir şey olmadığını gördük. Korktuk bayağı. Babama ne yapacağımızı sordum, elimde de dükkanın anahtarları vardı. Babam da ‘kaçalım oğlum’ dedi buralardan. Sonrasında elimdeki anahtarları denize fırlattım bir daha lazım olmayacağını düşünerek. Herhalde bundan sonra Değirmendere, Gölcük biter dedim. Taşınırız gideriz, ya da başka yerlerde hayatımızı idame ettiririz diye düşündüm.”
“45 YILLIK EMEK 45 SANİYEDE YOK OLDU”
“Depremden bir ay bir buçuk ay sonra babama dedim ki, ‘Depremde her şeyimizi kaybettik, bundan sonra hayatımızı nasıl idame ettireceğiz, ne yapacağız, ne edeceğiz?’ Babam da dükkanda şu anda içerde fotoğrafı olan 1957 yılında Türkiye’ye göçtükten sonra el arabasıyla dondurma sattığı bir fotoğraf var, onu gösterdi. ‘Ben 45 sene önce Türkiye’ye geldiğimde hiçbir şeyim yoktu. 45 senede çalıştığım kazandığım her şeyim 45 saniyede gitti. Şimdi yeniden çalışacağız’ dedi. Abimler, babam önderliğinde hep beraber çalıştık, tekrardan her şeyimiz eskisi gibi oldu.”
“HER GÜN BİR ARKADAŞIMI ÇIKARTIYORDUK”
“O günü hiçbir zaman unutmayacağız da etkilerinin de geçeceğini zannetmiyorum. Yaşayanlar unutamaz o günü. Yaşadığım için söylüyorum, benim hayatımda bir deprem öncesi bir de deprem sonrası var. Depremi yaşayanlar için de aynı şey geçerli diye tahmin ediyorum. Çok zor günler geçirdik yaşamak lazım. O ceset kokuları, o ambulans sesleri. O acılar unutulmaz. Övünmek için söylemiyorum tamamen bir vatani görev olarak görüyorum, sabahleyin çıkıyordum evden, bizim evimiz yıkılmadı çok şükür. Tabi elektrik, su yoktu 3 ay gelmedi. Akşam üstüm başım toz içerisinde geliyordum eve. Her gün bir arkadaşımı kurtarıyordum veya ölüsünü çıkartıyordum.”