Başbakan Ahmet Davutoğlu, Show Tv televizyonunun canlı yayını 'Başbakan Ahmet Davutoğlu ile Türkiye Sandık Yolunda' programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. AK Parti'nin temel ilkelerine değinen Davutoğlu, "(Milletvekili aday listesi) Siyasi hareketler de bütün diğer tarihi, sosyal ve biyolojik varlıklar gibi yaşayan varlıklardır. Eğer, belli bir dinamik şart içinde kendini yenileyemezse bir müddet sonra çürümeye başlar. Kendini yenilerken temel damarlarını kaybederse daha fidanken gümrahlaşmadan zafiyet göstermeye başlar. Dolayısıyla siyasi partilerin çıkış şartları itibarıyla zamana doğru hitap eden partiler hayatiyetini sürdürür. Tarihimize bakıldığında da çok büyük çıkış yakalayan Anavatan Partisi'nin Özal sonrası yaşadığı sıkıntılar, birçok diğer partilerin karşı karşıya kaldığı sıkıntılar gözümüzün önünde siyasi tarih dersi olarak var. AK Parti hareketi, o anın şartlarını en iyi okuyan parti olduğu için bir buçuk yıl sonra iktidara geldi. İniş çıkışlar yaşadığında da kendini toparlayabildi. Düz bir trend içinde AK Parti iktidara geldi. Daha sonra her değişimi doğru okuduğu için bazen iniş çıkışlar yaşandığında da kendini toparlayabildi. 7 Haziran seçimleri bu anlamda bize AK Parti'nin tazelenmekle köklü geleneği sürdürmek arasındaki dengeyi doğru muhafaza etme dersini verdi. 7 Haziran akşamı genel merkez balkonunda yaptığım konuşmadan şu ana kadarki her mesajımda 7 Haziran mesajını alacağız, kurucu değerlerimizden sapmayacağız. Bu değerler 14 Ağustos 2001'de Cumhurbaşkanımızın Kurucu Genel Başkanı olarak yaptığı konuşmada ortak akıl, tek akıl değil, ortak akıl, şeffaf yönetim, tevazu bunların derlenip toparlanması lazım. Tarih içinde de siyasi yapılarda karşı karşıya kalmıştır. Güç sahibi olmanın ortaya çıkaracağı yeni durumlar varsa gücün tekrar en iyi kullanımının önünü açmak lazım. Özeleştiri yapmazsanız kendinizi yenileyemezsiniz. Her zaman şahsi olarak da özeleştiri yapmak durumundayız. 5 kez özeleştiri yaparız biz günde, bir televizyon programında da söyledim. Siyasi partiler o özeleştiriyi yapmak durumundalar" ifadelerini kullandı.
"Aslında büyük bir oy oranı itibarıyla normal şartlarda 3 parti girmiş olsaydı, belki rahat bir tek parti iktidarı bu özleştiriye ihtiyaç bile olmadığı kanaatini doğurabilirdi" diyen Davutoğlu, "Yüzde 41 az bir oy oranı değil ama buna rağmen biz bu özeleştiriyi yaptık. Devam etmesi gereken şeyler bu kurucu ilkeler. Bunların yozlaşmasına izin vermemek lazım. Yine devam etmesi gereken şey, bir insan kaynağı kolay oluşmuyor" şeklinde konuştu.
"BU ZAMANLA DEVLET ADAMI YETİŞTİREN BİR FİDANLIK OLDU TABİRİ CAİZSE"
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"AK Parti kadrolarının isimlerine baktığınızda, listeye şu anda herkesçe çok bilinen isimler o zaman çok meçhul isimlerdi. Çok başarılı denilen isimler o zaman denenmemiş isimlerdi, Ali Babacan, Recep Akdağ, Binali Yıldırım. Bugün bilinen isimler o zaman daha bilinen isimler değildi, o kamuoyunca çok kıymetli isimler, zamanla kendilerini ispat ederek kamuoyunda yer edindiler. AK Parti'nin en büyük başarısı çok geniş bir insan kaynakları havuzu oluşturması. Bu zamanla devlet adamı yetiştiren bir fidanlık oldu tabiri caizse. Bunun getirdiği büyük zenginlik var. 3 dönemlikler dolayısıyla bu zenginliğin dinlenmeye alınacağı kanaati hakimdi ve 7 Haziran seçimleri hem kuralın uygulanması hem de bu zenginliğin tekrar değerlendirilmesi imkanını bize sundu. Dolasıyla kurucu değerler dışında zamanla buraya katılan kurucu insan unsurunun değerlendirmesi anlamında çok geniş bir aday adayı listesiyle muhatap olduk. Değişmesi gereken şey ne? Şartlar, konjonktür değişmişse yeni politikalarla o konjonktüre hitap etmek gerekir. Seçim beyannamesinde de bunların işaretleri, 4 Ekim'de de daha açık gözükecek. Küresel ekonomik politik kriz yaşandı, birçok şeyler yaşandı. Yeni taze unsurlarla da bunun takviye edilmesi lazım. Bu dengeyi sağladık."
“SON DEĞERLENDİRMELERİMİZDE SAYIN BABACAN'IN ÇOK CİDDİ KATKI YAPABİLECEĞİ KANAATİNE VARDIM”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan'ın milletvekili adayı gösterilmesini değerlendirerek, "Son değerlendirmelerimizde Sayın Babacan'ın çok ciddi katkı yapabileceği, küresel ekonomiyi gözden geçirirken tecrübelerinden istifade etmemizin önem taşıdığı kanaatine vardım, kendisine de bunu söyledim. Kendisi de 'Sizin tarafınızdan gelen bir teklife benim hayır demem söz konusu olmaz' dedi" açıklamasında bulundu.
1 Kasım için yürütülecek seçim kampanyasına ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, "3 ay içinde bunun gözlenmesi kolay değil, yani 3 ay içinde bütün yeni adımların ve iç muhasebeyi yansıtacak uygulamaların hemen farkedilmesi çok zor. Önemli olan kamuoyunun şunu algılaması; biz AK Parti'ye destek verdik, vermeye de devam edeceğiz. Yüzde 41 aslında düşük bir destek değil. Bu şu anlama gelmiyor. Biz, bunun başarı tarafına bakıp da eksik tarafını ihmal edemeyiz. Bizim şimdi hedefimiz, bütün trend içinde tekrar yüzde 50'ye doğru bir yükselişi yakalayabilir miyiz? Bunu sağlamak için halktan gelen mesajları, kendi içimizde, teşkilatlarımızdaki dinamizmi, bugün bütün adaylarla konuşurken onlara bir taraftan da onlara kısaca görüşlerimi, talimatlarımı söylüyordum. İl bazında bütün illeri tek tek ele aldık ve o ilde ne şikayetler var, adayların durumu ne, hepsini gözönüne alarak bu adımları attık. Yeni olan şey dolayısıyla bu süreklilik içinde tutumlarımızda, üslubumuzda, vizyonumuzda bir tazelenme, öze dönüş evet ama statik bir öze dönüş değil, yenilenerek dinamik bir şekilde canlanma psikolojisi hissedilecek, algılanacak" ifadelerini kullandı.
AK PARTİ'NİN MİLLETVEKİLİ ADAYLARI ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLEN TARTIŞMALAR
Ali Babacan'ın aday olarak gösterilmesine ilişkin değerlendirmede bulunan Davutoğlu, "3 dönemlik arkadaşların hepsi çok büyük hizmetler vermiş kıymetli arkadaşlar. Hangisini alsanız gerilerinde bir başarı hikayesi var. Hiçbirisi diğerini bu anlamda gölgelemez ve hiçbirisi de ihmal edilecek niteliklere sahip arkadaşlar değil. Bunların hepsi başarı hikayesi. 3 dönemi dolmuş arkadaşların tekrar müracaat etmeleri konusunda dahi bir gereklilik olduğu kanaatinde değildim. 3 dönemi doldurmuş arkadaşlar, müracaat etmeseler de müracaat etmiş gibi telakki edelim, öyle değerlendirmeye alalım. Sayın Cemil Çiçek de müracaat etmemişti. Bazı arkadaşlar müracaat etti, bazıları etmedi ama etmemiş olanları da müracaat etmiş gibi telakki ederek, biz acaba bu devlet tecrübesi kazanmış bu kremadan tabiri caizse, bu kadrodan nasıl istifade ederiz diye baktık. Kimse, ihmal edilmedi. Bülent Arınç gibi bunu kamuoyuna deklare etmiş arkadaşların bir müddet bu anlamda siyaseti Meclis dışında sürdüreceğini ama partiye sadakatini ifade etmiş kıdemli isimleri çerçevede değerlendirildi ama Sayın Babacan'ın bu tarz bir ifadesi olmadığı için aramızdaki görüşmelerde ben ona olan ihtiyacı sürekli ihsas ettim, ona ve birçok arkadaşa. Eğer yeni bir güçlü liderlik, güçlü bir yapılanma söz konusu olacaksa bütün güçlü şahsiyetlerin orada olması lazım. Yani, zayıf ve birtakım kaygılarla önemli isimlerin yer almadığı bir ekibin başarılı olmayacağına da inanmıyorum. Bu ortak aklın üretilmesi için herkesin devreye girmesi gerek. Sayın Babacan da bana daha önce çok kategorik olarak yer almayacağını hiçbir zaman ifade etmedi ama bir müddet her türlü katkı vereceğini ifade ederek, mutlaka milletvekili olması gerekmediğini de söyledi. Son değerlendirmelerimizde Sayın Babacan'ın çok ciddi katkı yapabileceği, küresel ekonomiyi gözden geçirirken tecrübelerinden istifade etmemizin önem taşıdığı kanaatine vardım, kendisine de bunu söyledim. Kendisi de 'Sizin tarafınızdan gelen bir teklife benim hayır demem söz konusu olmaz' dedi" şeklinde konuştu.
CUMHURBAŞKANI İLE İLİŞKİSİ ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLEN TARTIŞMA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile olan ilişkisi üzerinden yürütülen tartışmaları değerlendiren Davutoğlu, "Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkimizi üç boyutta size aktarayım. Birincisi, şahsi ilişkimiz. Şahsi ilişkimiz derken sadece iki kişi arasındaki değil, aileler arasındaki ilişki. Bu, benim herhangi bir şekilde zedelenmesine izin vermediğim, özen gösterdiğim ilişkilerden biridir ve çok kıymetlidir. Sayın Cumhurbaşkanımızla biz şuan birlikte olmadık, kendisini ben Pınarhisar Cezaevi'nde ziyaret ettiğimde, ondan önce, ondan sonra da birçok sene beraber olduğumuzda da o zaman o Büyükşehir Belediye Başkanı olarak ben bir akademisyen olarak her zaman saygı duydum. Bütün o siyasi geçmişi içinde bir dava adamı olarak dostluğuma şahsi dostluğundan istifade ettim ve bu şahsi dostluğu hayatımın en önemli dostluklarından biri olarak telakki ettiğim ilişkidir. Onun zedelenmemesi için ne gerekiyorsa yaptım, yaparım, yapacağım. Herhangi bir şekilde üçüncü bir tarafın bu şahsi ilişki boyutuna da girmesine izin vermedim, vermeyeceğim" diye konuştu.
"İkincisi, bizim şu 13 yıllık siyasi faaliyet içinde birlikte geliştirdiğimiz ilişki" diyen Davutoğlu, "Beni tanıyan ve onu tanıyan herkes bilir ki önümde bir siyasi perspektif çizerek Ankara'ya gelmiş değilim. Şöyle yapayım, şu aşamalardan geçerek şöyle bir noktayı hedefleyeyim diye bir düşünce bir an bile zihnimde olmadı. Sayın Cumhurbaşkanımız bilir, böyle bir perspektifle gelmedim. Bir akademisyen olarak Irak Savaşı'nda ortaya çıkan duruma katkıda bulunmak, AB sürecine katkıda bulunmak, Kıbrıs müzakereleri. Meselelere nasıl yaklaştığını da görerek bu ilişki güçlenerek devam etti. Şahsi dostluğumuz birlikte çalışarak bir mesai arkadaşlığına ve karşılıklı güvene oturdu. Daha sonra da bakan olarak bu kez siyasi kimliğimle yanında oldum ve bu kimliklerin hiçbirini birbiriyle karıştırmadan hakkını vermeye çalıştım" diye konuştu.
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben Dışişleri Bakanıyken bir gün önüm açılacak, teşkilatları dolaşayım, bir yarışa hazırlanayım diye bir an bile zihnimden geçmedi. Bütün AK Parti tabanı bana duyduğu muhabbeti her gittiğim yerde gösterdi. Siyasetin o enerji alan boyutunu gördüm, bu da kıymeti bir ilişkidir. Cumhurbaşkanı Başbakan ilişkisine gelince, bir tarafta bu şahsi dostluk ilişkisi, bir taraftan mesai arkadaşlığından kaynaklanan birikimle kurumsal bir Türkiye'de en zor yönetilebilecek kurumsal ilişkide yine bir arada olduk. Neden zor, çünkü 12 Eylül anayasası Türkiye'yi yönetmemek için yazılmış bir anayasa. Daha doğrusu seçilen iradenin Türkiye'yi yönetmesini denetlemek için kurulan bir anayasa. Hiçbir zaman 12 Eylül yönetimi bir gün Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül gelecek, hatta Özal gelecek ve Cumhurbaşkanı olacak diyerek o anayasayı yapmadı. Hep Evren gibi bir general gelecek, seçilmiş başbakanı denetleyecek diye yaptı."
Zorluklarla karşılaşabildiklerini anlatan Davutoğlu, "Farklı kanaatlerimiz oluyor, çünkü herkes de bilir ki bu anlamda Cumhurbaşkanımızın geçen sene görevi devrederken ifade ettiği 'Emanetçi bir başbakan istemiyorum, güçlü bir cumhurbaşkanı, güçlü bir başbakan' onun da benim de o anlamda iddialar taşıyan ve ortak vizyon içinde güçlü iddialar barındıran bir müktesebatımız var tabiri caizse. Bazen farklı kanaatler serdedildiği olabilir, olmalı bu. Bu da kurumsal. Önemli olan devletin çarkının işlerken şahsi ihtilafları onun önüne almamak. Partimizin geleceğini düşünürken farklı kanaatler, hocacı, reisçi, bunlar tamamıyla üretilmiş şeylerdir. Ben hayatımda hiç kimseye böyle bakmadım, kendim de böyle bir şey içinde olmadım. Ekibim diye bir şey tanımlamıyorum, hocacılık veya şuculuk diye bir şey tanımlamıyorum. Bütün AK Parti benim ekibim. Bütün AK Parti, herkes bana aynı uzaklıkta, aynı yakınlıkta. Ben Genel Başkan olarak ekipçilik yapmaya kalkarsam bu fraksiyonlara böler partiyi, hiçbir zaman yapmadım, yapmam" diye konuştu.
Davutoğlu, "Cumhurbaşkanımız da benim yönlendirmeyle hareket eden bir devlet adamı olmayacağımı en iyi kendisi bilir. Bunu da zaten talep etmedi, etmez. Bizim ilişkimiz de buna izin vermez, müktesebatımız da, hedeflerimiz var. Nefsimizi bunların önüne koymadan en doğru yolu bulmaya çalışırız. Son derece gereksiz tartışmaları görüyorum, o olay öyle cereyan etmiyor, nasıl böyle yansıyor diyorum. Nasıl bana şu özellikleri yakıştırabilir diyorum, bazen de açıkçası sitem ediyorum. Çok ciddi bir psikolojik yük de oluşturuyor. Bizim, böyle küçük hesaplaşmalar içinde olacağımızı kimse düşünmesin" açıklamasında bulundu.