Eğer Suriyeli çocuklar evlerinde güvende değilse, bizim çocuklarımız da Ankara, Paris, Londra ya da New York’ta güvende olmayacaklardır. Bu çocuklar nerede doğacaklarına kendileri karar vermiyorlar. Bizim kararlarımız ya da yanlış kararlar onların geleceğini şekillendiriyor. Son 4 yıldır Türkiye olarak biz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz Suriye’de insani bir kriz yaşandığına dair. Milyonlarca mülteci, milyonlarca çocuk, kadın, yaşlı baskıcı bir rejimin ve aynı zamanda terör örgütlerinin mağdurları” dedi.
“2 MİLYON MÜLTECİYİ KABUL ETMİŞ BİR ÜLKENİN VE MİLLETİN BAŞBAKANI OLMAKTAN GURUR DUYUYORUM”
Davutoğlu, Türkiye’de yaklaşık 2 milyon mültecinin bulunduğunu vurgulayarak, “Burada 1.7 milyon Suriyeli mülteci yaklaşık 200 bin Iraklı’yı yaklaşık 2 milyon mülteciyi kabul etmiş bir ülkenin ve milletin Başbakanı olmaktan gurur duyuyorum. Türk ekonomisi büyük bir ekonomi değil bazı gelişmiş ekonomiler kadar büyük değil. Son 4 yılda 6 milyar dolardan fazla para harcadık.
Vatandaşlarımızın, çiftçilerin, çalışanların vergilerinden. Bazı Türk şehirlerinden Kilis gibi Türk vatandaşlarının artık sayısı Suriyelilerden daha az. Kilis nüfusunun bugün yüzde 54’ü Suriyelilerden oluşuyor. Hiçbir şekilde bu göçmenlere karşı gösteri görmüyorsunuz Türkiye’de. Ancak Avrupa’da bazı liderlerin bazı makaleler yazdığını, konuşmalar yaptığını ve Hıristiyan bir toplum olduğunu ve Müslümanların orada olmaması gerektiğini söylediklerini görmüyoruz. Türkiye 2 milyon mülteciye kapılarını açtı ve onlara kim olduklarını sormadı.
Güvenli bir liman olan Türkiye’ye geldiler. 15. yüzyılda da soykırımdan kurtulan Musevilerin Türkiye’ye gelmesi gibi. Etrafımızda ne tür riskler olursa olsun bu çocuklar bize geldiğinde baskıcı rejimlerin mağdurları bizim sınırlarımıza dayandığında kapılarımız her zaman açık olacak.
1 saniyeliğine şunu düşünün lütfen; dün gece yarısı saatlerinde Abdullah Kurdi’yi aradım. Bizim Muğla’daki şubemizde misafir olmuştu. Aylan’ın bu 3 yaşındaki çocuğun babasını aradım. Türkiye’ye gelmiş Suriye’den kaçmış ve yeni bir gelecek kurmuş kendisi için, eşi Zahim için ve iki oğlu için. Ama eşinin ve iki oğlunun kaybetti. Suriye’den aile olarak çıkmış, şimdi Kobani’ye tek başına geri dönüyor. Bir dakikalığına düşünün tüm ailenizi kaybetmiş olsaydınız sizin ruhunuzda neler olurdu?” diye konuştu.
“BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİ’NİN DAİMİ ÜYELERİ KRİZE KARŞI ETKİLİ BİR ŞEKİLDE YANIT VEREMİYORLAR”
Krizler karşısında dünya ülkelerinin stratejilerini entegre etmeleri gerektiğini ifade eden Davutoğlu, “B20’yi global kriz çözüm platformu olarak görecek olursak, bugün ihtiyacımız olan şey entegre, koordine, kapsayıcı ve etkili bir yaklaşım. Çünkü önümüzdeki bu kriz aslında toplumun tek bir kesimini ilgilendiren ya da uluslararası toplumu ilgilendiren bir şey değil. Stratejilerimize entegre etmek gerekiyor. Koordine edilmeli çünkü hiç kimse krizlere karşı bağışık değildir.
Ekonomik ve siyasi krizlere hiç kimse bağışık değil. O yüzden politikalarımızı, yaklaşımlarımızı koordine etmemiz gerekiyor bir de kapsayıcı olmalı. Türkiye’nin dönem başkanlığında en çok önem verdiği kavram kapsayıcılık. Kararlar kağıt üzerinde kalmamalı etkili olmalı. Aynı zamanda ekonomik krize ortak bir şekilde yanıt vermeliyiz. B20 tüm krizler açısından ümit veren bir platform. P-5 yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri, krize etkili bir şekilde yanıt veremiyorlar. Zaten kapsayıcı bir yapı da değil, B20 daha kapsayıcı. O yüzden B20’nin sadece ekonomik konulara değil ama aynı zamanda çatışma kaynakları açısından da etkili bir platform olabilme ümidi var. Kapsayıcı ve gerçekten güçlü bir büyüme için de gerekli bu şekilde hareket etmek” ifadelerini kullandı.
DÜNYA ÜLKELERİNİN KARŞISINDAKİ 5 BÜYÜK ZORLUK
Global dünyada dünya ülkelerinin karşısında 5 büyük zorluk bulunduğunu kaydeden Başbakan Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Global finansal pazarlar oldukça oynak ve yeni riskler ortaya çıkıyor. Bu oynaklık iş dünyasının ve dünya liderlerinin önündeki en büyük sorunlardan bir tanesi. Böylesi bir oynaklık olduğu zaman plan yapmak mümkün değil. Uzun dönemli planları bırakın, kısa dönemli planlar yapmak bile mümkün değil. Çünkü ekonominin öngörülebilirliğinin olması nı isteriz. Bugün başka bir zorluk da şu; kalkınmakta olan ekonomiler artık geçmişte gösterdikleri dinamizmi gösteremiyorlar.
Gelişmiş olan ekonomiler toparlanıyor. Bu da zaten oldukça güzel bir gösterge. Gelişmekte olan ekonomilerin dinamizmi olmazsa, büyümeyi artırmanın imkanı yok. Biliyoruz ki gelişmiş olan ekonomiler oldukça başarılı onlarca yıl geçirdiler. Artık gelişmekte olan pazarlar olmadan aynı dinamizmi onlar gösteremiyorlar. Gelecekte büyüyebilmek için belli amaçları hedefleri ortaya koymak gerekir. Geçen yıl Brisbane’da G-20’nin büyümesinin toplam küresel anlamda büyüme oranının yüzde 2 olacağı söylenmişti. Ama şu anda bu hedefe ulaşmak zor görünüyor. Dolayısıyla yeni bir yol çizmemiz gerekiyor gelecekte büyümeyi artırabilmek için. Bu yüzden yatırımı vurguluyoruz. Yatırım olmaksızın büyüme olamaz. Küresel ticaret de yavaşlıyor.
Ticaret bütün bu ekonomik gelişmelerin de en önemli itici gücü ve gelişmekte olan ülkelere sermaye akışlarının tam tersi bir yöne dönmesi de önemli zorluklardan bir tanesi. Başka bir zorluğa gelecek olursak, doğrudan ekonomiyle ilgili olmasa bile etkileyen jeopolitik gerilimler. Bugün biz Türkiye olarak ekonomik büyüme oranımızı artırmaya çalışıyoruz. 12 yılda kişi başına gelir 4 kat arttı. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 4 kat arttı. Ancak bizim de ihracatımızı ihracaat pazarlarımızı çeşitlendirmek için stratejiye ihtiyacımız var. Avrupa Birliği komşularımız Ortadoğu Balkanlar Orta Asya Kuzey Afrika. Avrupa Birliği’nde kriz olduğu zaman oldukça tutarlı ve etkili bir strateji uygulayarak komşu ülkelerle ticaretimizi artırdık. 2002’den 2013’e kadar ihracatımızı yani komşu ülkelerle ticaretimizi yüzde 8’den neredeyse yüzde 30’a çıkardık.
Daha sonrasında Afrika’ya, Güney Amerika’ya ve Uzak Doğu’ya yöneldik komşu ülkelerde kriz yaşanmaya başlayınca. Komşu ülkeler her ülke için önemlidir ama özellikle Türkiye’yi düşünecek olursanız, Avrupa ve Afrika’nın tam ortasında bulunuyor. İsimlerini vermek istemiyorum ama en az 6-7 ülke kırılgan olmasalar da merkezi hükümetlerin hiçbir şekilde kontrol sahibi olmadığı 6-7 ülke var. Mesela Suriye, Irak, Libya. Bu sadece bir ekonomik sorun değil. Yani jeopolitik gerilimler ekonomik sorunlar çıkarıyor ama daha çok insani sorunlar çıkarıyor.”