“BAZI EKONOMİLER İÇİN İSE ALARM SİNYALLERİ ANLAMINA GELİYOR”
"Ekonomide büyümeyi bırakın negatif büyümeye gidildiği dönemde 20 ülkenin bir araya gelip perspektif çizmesi önemli" diyen Davutoğlu, "Daha önce 2017'ye kadar yüzde 2 dünya ekonomisinin ortalama yüzde 2 büyümesi hedefi ortaya konmuştu. Bu hedef hala gerçekleşmiş değil, böyle bir ortamda G-20 toplandı. Bir taraftan Rusya ile yaşanan kriz ve Rusya'nın bir anlamda karşı karşıya kaldığı yaptırımların etkisi var. Diğer taraftan petrol fiyatlarındaki düşme ve bunun bazı ekonomiler için çok iyi işaretler vermesi, Türkiye gibi bazı ekonomiler için ise alarm sinyalleri anlamına geliyor, Rusya gibi. Çıkarları farklı alanlarda çelişen ülkeler bir ortak küresel ekonomi politika geliştirme noktasında aralarındaki tutum farklarını gidermeye çalıştılar. Bir de general ekonomiler arasında bir görüş ayrılığı var. Zaten ilk oturum, 20 liderin katıldığı oturumda en fazla üzerinde durulan konu, acaba hangi reformlarla bu resesyon, bu durgunluktan çıkabilir tartışmaları üzerineydi" şeklinde konuştu.
“DIŞ TALEBİN ARTMASI TÜRKİYE İÇİN OLUMLU BİR HABERDİR”
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"20 liderin birlikte kapalı kapılar ardında yaptığı oturumda bu görüş ayrılıkları çok açık bir şekilde tartışıldı, her ülke kendi pozisyonunu ortaya koydu. Bizim açımızdan bu görüş ayrılıklarının giderilmesi önemli, çünkü biz AB pazarının daralmasını istemeyiz. Dış talebin artması Türkiye için olumlu bir haberdir. Çok canlı bazen de çok açık sözlü tartışmalar yaşandı. Bizim oradaki yaklaşımımız bu iki tutumun uzlaştırılabileceği yönünde, yani antienflayonist politikaların mutlaka talep daralmasına ulaşmaması gerektiği ve yapısal reformlarla talebin artması ve reel sektörün önünün açılması. Ama aynı zamanda antienflasyonun kontrol altında tutulabilmesi dengesinin nasıl olacağı yönündeydi. Çok verimli toplantılar oldu. Bizim dönem başkanlığımızla ilgili de zirvenin sonunda sunum yaptık."
"Aslında ilk oturumda iki ülkenin takdimleri dikkat çekti" diyen Davutoğlu, "Birisi Meksika, biri Türkiye. Çünkü Meksika da G-20'ye gelmeden önce 10 sektörde ciddi yapısal reform paketi ilan etmişti. Biz de 25 sektörde yapısal dönüşüm programı ilan etmiştik. Dolayısıyla, o oturumda Türkiye bir başarı hikayesi şeklinde anıldı. Yaptığım sunuşta da daha önce bu iki kanat tartışmalardı. Benim söz almamla birlikte aslında bu iki kanadın uzlayması gerektiği tezini işledim. Almanya'nın Avrupa içinde en önemli kaygısı bazı ülkelerin mali açıklarını, finans açıklarını kapatma yönünde Avrupa Merkez Bankası'nın aldığı politikaların Alman ekonomisi üzerindeki etkilerini kontrol altına alma. Yani, durağan ekonomilerin maliyetini Almanya ödememek için Avrupa içinde antienflasyonist taraf politikasına yöneliyor. Şimdi, öbür taraftan da Amerika resesyondan dünyayı çıkarabilmek için öncülük etti. Amerikan ekonomisiyle İngiltere ekonomisinin politikası gayet iyi. Yani, kalkınma yönünde büyüme rakamlarında olumlu yönde ivme var. Fakat, böyle devam etmesi durumunda tabii Avrupa'daki daralmayı Amerika finanse ediyor gibi bir tablo ortaya çıkacak. Benim özellikle üzerinde durduğum husus böyle bir kutuplaşmaya gidilmemesi gerektiği yönünde.Bütün dünyada antienflasyonist politikalar takip edilirse ve sıkı para politikaları, dünya ekonomisinin büyüme şansı kalmaz. Çünkü o andan itibaren talep daralması icap eder" diye konuştu.
“3 SACAYAĞINDAN BAHSETTİM”
"Türkiye'nin tezi olarak üzerinde durduğum husus şuydu. Bunun ikisini uzlaştırılması gereken yer, yapısal reformlarla arzın da aynı oranda artabileceği dolayısıyla enflasyonun baskın olmadığı talep ile arzın daha üst bir dengede buluşması gerektiği” diyen Davutoğlu, “Şu anda zaten ekonomik krizin geldiği yer bir dengede arz ve talep buluştu. Onu daha üst bir dengeye çıkarmak gerekiyor. Burada özellikle Türkiye üzerine konuşulduğunda ben üzerinde Türkiye'nin şu anda, 2014 yılı için üzerinde durduğumuz 3 sacayağından bahsettim. Bir siyasi istikrar, o salonda oturan 20 lider arasında siyasi istikrarı en uzun olan Türkiye ve dolayısıyla süratle tepki verebilen kriz karşısında, alternatif politika ürettiğinde bunun önünü görebilen. Avrupa'da şu anda bir dönemi bile tamamlayabilmiş ülke sayısı çok az. İkincisi, makroekonomik istikrarın korunması. Üçüncüsü ise, yapısal reformların kararlılıkla sürdürülmesi."
2014 yılının Türkiye için bir sınama yılı olduğunu anlatan Davutoğlu, 2015 seçimlerinin olduğunu da hatırlattı. Davutoğlu, makroekonomik istikrar konusunda öngörülebilirliğin ortaya konduğunu belirterek, şimdi de tamamıyla reel sektöre, kalkınmanın altyapısının oluşturulduğunu ve 25 yapısal reform programının uygulandığını ifade etti.