Çok önemli bir kanun teklifinin müzakeresine başlandığını belirten Bozdağ, “Bu teklif Anayasa’ya her maddesi itibariyle uygun bir tekliftir. Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildir. Bu teklifin içerisinde en önemli değişikliklerden birisi Yüksek Yargı’da daire ve üye sayısının artışını öngören düzenlemeler ve bu düzenlemelerin yansımalarıdır. Yüksek Yargıda iş yükünün yoğunluğu hepimizin malumudur. 2010 yılında 364 bin 500 ceza dairelerinde olan dosya sayısı 2013 yılında 355 bin 134 olarak gözüküyor. 31 Ekim 2014 tarihi itibariyle 389 bin 469 olarak görünüyor. Hukuk dairelerine bakıldığında 2010’da 171 bin 814 olan dosyanın 31 Ekim 2014 itibariyle 219 bin 386 olduğunu görüyoruz. Buradaki rakamlar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bulunan dosyaları kapsamıyor. 1 Kasım 2014 tarihi itibariyle dosya sayısı 353 bin civarındadır. Çok büyük iş yükünün olduğu tartışmasızdır. Yüksek Yargıda davaların uzun süre karara bağlanamaması insanımızın yargıya olan güvenini zedelediği gibi hakkını daha geç elde etmesine de neden olmaktadır. İş yoğunluğu azaltmak için tedbirler bizim görevlerimizden biridir. Türkiye adil yargılanma hakkı konusunda da uluslararası taahhütlerde bulunmuş bir ülkedir. Bu çerçevede adil yargılanmanın zamanında davaların karara bağlanması, gecikmiş adaletin önüne geçilmesi maksadıyla böyle bir değişiklik yapılması zarureti ortadadır. Bu değişikliğin gizli bir ajandası yoktur. Tamamıyla Yargıtay’daki iş yükünü azaltmaya ve dosya yoğunluğunu eritmeye dönük bir düzenlemedir. Hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkesiyle çatışır bir niteliğe sahip değildir. Yargıtay tetkik hakimlerinin atanması, Yargıtay’ın iç işlerine yargı bağımsızlığına kesinlikle müdahale değildir. Bugün Yargıtay’ın üyeleri, Danıştay’ın üyeleri HSYK tarafından seçilmektedir” ifadelerini kullandı.
Ceza Muhakemesi Kanu’nda yapılmak istenen değişikliklere de değinen Bozdağ, “Bu konu çok tartışıldı. Ben tartışılmasını da önemsiyorum. Birincisi, makul şüphe meselesi... Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 116. maddesindeki ‘makul şüphe’, bu senenin Şubat ayında ‘somut delile dayanan kuvvetli şüphe’ olarak değiştirildi. Bu değişikliği yaparken temel düşüncemiz aramalara kolay karar verilememesiydi. Ancak kuvvetli bir şüphe varsa ve bu şüpheyi doğuran somut deliler varsa o zaman karar verilmesini arzu ediyorduk. Uygulamaya baktığımızda yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana, uygulayıcılar bunu faili gösteren somut delil gibi adeta ispat vasıtası delil gibi algılayıp uygulamaya başladılar. Şüpheyi doğuran bir delil, birden bire suçu ispat eden suçluyu gösteren delil gibi algılanıp uygulamaya başlayınca bu arama müessesinden hedeflenen netice ortaya çıkmadı. Pek çok yerde maalesef arama kararları verilemedi. Bazı yerlerde savcılar vermedi, konu hakime taşındığı zaman hakimler vermedi ve bunun doğurduğu pek çok olumsuzluk yaşandı. Bu yaptığımız düzenleme bu olumsuzlukları ve ortaya çıkan kötü uygulamanın sonuçlarını ortadan kaldırmaya dönüktür” diye konuştu.
“İNSAFSIZLIKTIR BU”
Bakan Bozdağ, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ‘el koyma’ maddesiyle ilgili, “Ceza Muhakemesi kanunda el koyma maddesinde katalog suçlara ilave yapıyoruz. Bu, öyle bir yansıtıldı ki, sanki muhalif olan herkesin malına mülküne el konacak. Hükümet, kendi aleyhine kim konuşuyorsa onun bütün ticari hayatını sonlandıracak. Böyle bir taktim yapıldı. İnsafsızlıktır bu. Zira el koyma maddesinde, CMK 128’de ‘somut delilere dayanan kuvvetli şüphe’yi biz getirdik. Bir güvence olarak. iki el koyma kararından önce BDDK, SPK, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’ndan suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması şartını da el koyma maddesine biz koyduk. Üç, el koyma kararının ağır ceza mahkemesince heyet halinde verilmesi kararını da biz getirdik. Şimdi bu güvencelerin hangisi ortadan kalkıyor, hiç biri ortadan kalkmıyor. Eğer bir rapor varsa, kuvvetli şüphe varsa, Ağır Ceza Mahkemesi heyet halinde karar veriyorsa bunlarla ilgili uygulama elbette yapılabilir. Bizim yaptığız da burada anayasal düzene karşı suçlar, darbe teşebbüsü diye bildiğimiz suçlar gibi bazı suçları bunun kapsamına koymaktır. Yoksa muhaliflerin mal varlığına, şuna buna el koyma gibi değerlendirme yapılırsa o zaman darbe suçu nasıl oluşur onun iyi okunması lazım. Bunların düşünce hürriyetiyle, kişilerin muhalefet yapma şekliyle, biçimiyle bu düzenlemenin hiçbir alakası yoktur” şeklinde konuştu.
“HAKİM KARARIYLA BELLİ EVRAKLARLA İLİŞKİN KISITLAMAYI ÖNGÖREN DÜZENLEMEYE GERİ DÖNDÜK”
Müdafiinin dosyayı incelemesi ve dosyadan örnek alması hususunun son derece önemli olduğunu vurgulayan Bozdağ, şöyle konuştu:
“Biz dosyadan müdafiinin herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan örnek alması hususunda düzenleme yaptık. Ben bizzat savundum. Ancak maddenin uygulamaya girmesinden sonra terör suçları, örgüt soruşturmalarında, uyuşturucu soruşturmalarda ve pek çok soruşturmada suçu işlemeyi meslek edinen kişiler avukatları vasıtasıyla savcılıklarda nöbet tutuyor. Bir soruşturmanın sağlıklı yürümesi, delilerin toplanması, faile ulaşılması imkansız hale geliyor. Dosyanın içinde ne varsa hepsini alıyor. Hangi soruşturmanın hedefi hangi istikametse onu görüyor. Delileri karartma konusunda büyük imkan elde ediliyor ve deliler karartılıyor, kayboluyor. Böyle olunca da bu tür organize suçlarla ilgili, örgütlü suçlarla ilgili akim kalması gibi bir tehlike ile karşı karşıyayız. O nedenle biz soruşturmanın amacı tehlikeye düşecekse, hakim kararıyla belli evraklarla ilişkin kısıtlamayı öngören düzenlemeye geri döndük. Komisyonda, komisyon üyelerini eleştirileri dikkate alınmak suretiyle burada bir katalog yapıldı ve bir sınırlamaya gidildi. Birkaç rakam vermek istiyorum daha iyi anlatabilmek için: 2011 yılında devreden dosyalar dahil 6 milyon 15 bin 659 tane soruşturma var, bin 50 tane soruşturmada gizlilik kararı verilmiş. 2012’de 6 milyon 285 bin 102 soruşturma var, bin 64 soruşturmada gizlilik kararı verilmiş. 2013’de 6 milyon 679 bin 973 soruşturma var, bunlardan bin 306’sında gizlilik kararı verilmiş. Bu rakamlara bakıldığında milyonlarca soruşturmadan sadece beli sayıda gizlilik var. Bu daraltmayla daha da aza inecektir. Bu kararı da hakim verecektir. Ben bunun bir ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Bunu getirmek zorundayız ve mecburuz. Bu soruşturmaların sıhhati bakımından son derece önemli bir düzenlemedir. Burada amaç savunma hakkını kısıtlamak kesinlikle değildir. Delileri doğru biçimde toplamak faillere ulaşmak ve hak edenin hak ettiği cezaya kavuşması için etkin ve sağlıklı bir soruşturmayı yürütmek bakımdan önemli.”
“HAKİM VE SAVCILAR DAHA FAZLASINI ALMAYI HAK EDİYORLAR”
Bakan Bozdağ, hakim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili, “Hakim ve savcıların özlük haklarına ilişkin düzenlemeler var. Bu düzenlemeler üzerinden hakim ve savcılar çok yıpratıldı. Bir takım imkanlar getirilen diğer düzenlemeler üzerinden de çok yıpratıldı. Bilinmesini isterim ki, hakim ve savcılar daha fazlasını almayı hak ediyorlar. Bütçe imkanlarımız çerçevesinde ancak bu kadar iyileştirme yapabiliyoruz. İmkanlarımız artığında bunu daha fazla yapma imkanımız da olacaktır” değerlendirmesinde bulundu.