Bebeklerde görülen doğumsal kalp rahatsızlıkları hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Pınar, toplumda rahatsızlığın görülme sıklığının binde sekiz oranında olduğunu kaydetti. Kalbin yapısal bozukluklarının hamileliğin çok erken dönemlerinde, kalbin normal gelişiminin etkilenmesi sonucu oluşabileceğini belirten Uzm. Dr. Pınar, "Görülebilecek anormallikler, kalbi oluşturan odacıkları arasında defektler, kalbin odacıklardaki gelişim bozukları, kalp kapaklarında bozukluklar ve kalbe giren ve çıkan büyük damarlarda anormalliklerdir. Viral hastalıklar, kalıtım doğuştan kalp hastalığı oluşması riskini arttıran faktörler arasında sayılmaktadır. Yine hamilelik sırasında, özellikle ilk 3 ayda kullanılan bazı ilaçların, röntgen çektirmenin ve alkolün kalp gelişiminde bozukluklara neden olduğu bilinmektedir" dedi.
"HASTALIK AĞIR OLMADIKÇA ANNE – BABA FARK EDEMEZ"
Hastalığın ağır olmadıkça veya ilerlemedikçe anne-baba tarafından fark edilemeyeceğini vurgulayan Uzm. Dr. Pınar, "Hatta bazıları o kadar hafif bulgular verir ki, doktor muayenesi sırasında çocuk huzursuz veya ağlıyorsa bile fark edilmeyebilir. Çocuklarda en sık karşımıza çıkabilecek şikayetler dudak, dil ve tırnak diplerinde morarma ilk belirtidir. Diğer bir grup kalp hastalığında ise sık nefes alma, nefes alma güçlüğü, iyi beslenememe, kilo alamama ya da kilo kaybı ve aşırı terleme sık akciğer hastalığı ilk belirtiler olabilir. Rahatsızlığın tanı süreci, ilk değerlendiren hekimin kalpte üfürüm duyması ile başlar, son basamakta ise pediatrik kardiyolog tarafından yapılan ekokardiyografi ve kalp anjiosu ile kesin tanı konulur. Son zamanlarda, kadın doğum uzmanı tarafından dikkatli yapılan ultrason ile kalp yapılarında görülebilecek anormalliğe, çok iyi eğitim almış pediatrik kardiyolog tarafından anne karnında da kesin tanı konulabilir. Ayrıca anne karnında iken amniyosentez yapılarak veya özel tarama testleri ile tanı konulabilir” ifadelerini kaydetti.
DOĞUMSAL KALP HASTALIKLARININ TİPLERİ
Doğumsal kalp rahatsızlıklarının tipleri hakkında da bilgi veren Uzm. Dr. Pınar, TOF (Fallot Tetralojisi) tipinin siyanotik konjenital kalp hastalıkları içerisinde en sık görüleni olduğunu söyledi. Bu tip hastalıkta sağ karıncıkta akciğere giden ana damarda darlık ya da o bölgede kalınlaşma olduğu için akciğere yeterince kan gidemediğine ve yeterli oksijenlenmiş kanın vücuda dağılamadığına dikkat çeken Uzm. Dr. Pınar, “Böylece iyi oksijenlenemeyen kan her iki karıncık arasındaki delikten aorta giderek vücuda yayılır. Vücutta özellikle uç bölgelerde ortaya çıkan morarma meydana gelir. Parmaklarda çomaklaşma görülür. Yol yürümekle hastanın akciğerine giden kan miktarı daha da azalacağı için hastada solunum sıkıntısı, egzersize bağlı nefes darlığı ve morarma sık görülür.
Çömelerek hasta akciğere giden kan akımını arttırır ve rahatlar. Bazı hastalarda hipoksit spell dediğimiz sağ karıncık çıkım yolunun ve atar damarının iyice daralmasına bağlı olarak ciddi nefes darlığı, ciddi morarma, dalgınlık, şuur kaybı, havale geçirme veya inme görülebilir. Fallot tetralojili hastalarda beyin damarı, beyin damarı tıkanıklıkları, beyin apsesi ve kalp enfeksiyonları görülebilecek ciddi durumlardır. Tedavisi tam düzeltme ameliyatıdır. Yüzde 5’ten daha az bir risk oranı ile sorunsuz bir hayat sürdürmeye devam edebilirler. Ancak hastanın yaşı küçük, gelişimi geri ve tam düzeltme ameliyatını kaldıramayacak ise büyük ameliyata kadar zaman kazanmak ve çocuğun gelişiminin devamı için akciğere kan götürmek amacı ile geçici B-T şant gibi ameliyatlar uygulanabilir. Tam düzeltme ameliyatına bağlı gelişebilecek en önemli sorun kalp ritim bozukluklarıdır" dedi.
ASD (Atril Septal Defekt) tipi doğumsal kalp rahatsızlığının kalbin sol ve sağ kulakçıkları arasında fetal hayatta açık olması gereken deliklerin kapanmaması durumu olduğunu belirten Uzm. Dr. Pınar, "Çocukluk çağında klinik bulgular nadirdir. Kalp yetersizliği görülmez. Rutin muayene veya başka bir rahatsızlığa bağlı yapılan kalp muayenesinde duyulan üfürüm ile tanı konulabilir. İleri yaş çocuklarda kalbin sağ tarafına giden kan miktarı arttıkça egzersize tahammülsüzlük ve çabuk yorulma görülebilir. Tanı konulduktan sonra ameliyat yapılmalıdır. Ameliyatta delik küçük ve birleşmeye müsait ise direk dikilerek kapatılır veya hastanın kendi kalp zarı ile kendi perikardı uygun değilse özel sığır perikardları ile kapatılabilir. Ameliyat sonrası sorunsuz bir yaşam sürerler ve ameliyat komplikasyonu yok denecek kadar azdır. Ayrıca anjio laboratuvarında kateter ile özel kapatılma materyalleri ile ASD kapatılmaktadır. VSD (Ventriküler Septal Defekt) tipi en sık görülen konjenital kalp hastalığıdır. Perimembranöz, Müsküler, Subaortik şeklinde, kalbin iki karıncığı arasını ayıran septum adı verilen bölmenin farklı yerlerinde olmalarına göre isimlendirilir. En sık perimembranöz VSD görülür. VSD’lerin büyüklükleri farklıdır.
Küçük, orta ve büyük defekt şeklinde görülür. Küçük defektlerin büyük çoğunluğu bir yaşından önce kapanır. Orta ve büyük defeklerin ise kapanması zordur. Genellikle küçük VSD’lerde sadece üfürüm duyulması şeklinde bulgu verir. Çocukta şikayet yaratmayabilir. Ancak orta ve büyük VSD’lerde sol karıncıktan sağ karıncığa geçen kan miktarında artma olduğu için ve sağ karıncıktan akciğere fazla miktarda kan pompalandığı için çarpıntı, terleme, çabuk yorulma, sık ASYE öyküsü ve kalp yetersizliği, büyüme gelişme geriliği bulguları görülebilir. VSD’lerde hangi yaşta olura olsun kapatılmaya karar verildiği zaman özel bir yama ile defekt kapatılır. Ancak çocukta gelişme geriliği mevcut, defekt büyük ve Akciğere giden kan akımı fazla ise, ayrıca yapılacak VSD kapatılması operasyonunu kaldıramayacak durumu varsa sağ karıncıktan akciğere giden ana damarın çapının küçültülmesi operasyonu yapılabilir. Bu ameliyat hastaya ilerde yapılacak VSD kapatılması ameliyatına kadar zaman kazandıracak ve şikayetlerinde azalma sağlayacaktır. Ameliyat ile defekt kapatıldıktan sonra yaşam beklentisi uzundur. Ancak VSD’li hastalar kalp enfeksiyonu açısından riskli grupta oldukları için ameliyat öncesinde ve sonrasında antibiyotik tedavisi almalıdır" açıklamasında bulundu.
PDA (Patent Duktus Arteriozus) tipi doğumsal kalp rahatsızlığının anne karnında iken yaşamın devamı için zorunlu olan akciğere giden ana damar ile kalpten çıkan ana atar damar arasında kan geçişi sağlayan küçük bir damar oluşumu olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Pınar, "Doğumdan çocuğun solumaya başlaması ile akciğere oksijen geldiği için akciğer kanı temizleme görevine başlar ve bu damara ihtiyaç kalmaz. Doğumdan birkaç saat sonra en geç 2-3 gün içinde kapanır. Açık kaldığı zaman akciğere fazladan kan gideceği için çocukta şikayetler başlar. Çabuk yorulma, gelişme geriliği, sık enfeksiyon ya da kalp yetmezliği oluşabilir. Tanı konulduktan sonra ilaç tedavisi ile kapatılamıyor ise katater yoluyla veya özel cihazlarla ameliyatsız kapatılabilir. Ameliyatta sol koltuk altından yapılan küçük bir kesi ile hasta bölgeye ulaşılır ve damar bağlanır.
Ameliyat sonrası sorun görülme oranı yok denecek kadar azdır. Aort Koarktasyonu tipi doğumsal kalp rahatsızlığı ise kalpten temiz kanı vücuda pompalayan ana atar damarın belirli bölgelerinde görülen damarlardır. Darlığın yeri çoğunlukla beyine ve kola giden damarların ayrılma noktasından sonradır. Darlığın derecesine göre solunum sıkıntısı, terleme, bacak ve kol arası tansiyon ve nabız farkı gibi durumlar yaratabilir. Bu hastalar PDA da olduğu gibi kateter ile balon yapılarak açılabilir veya ameliyat ile sol koltuk altından küçük bir kesi ile daralmış damar bölümüne ulaşılır. Daralmış bölüm ya tamamen kesilerek uc-uca birbirine dikilerek darlık giderilmeye çalışılır. Ya da daralmış bölüm özel yamalar ile genişletilir. Ameliyat sonrası hipertansiyon kontrol altına alınmalıdır ve endokardite karşı mutlaka antibiyotik tedavisi almalıdır" dedi.
TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Birçok doğuştan kalp hastalığı için ameliyat gerekmediğini vurgulayan Uzm. Dr. Pınar, bazı kalp hastalıklarında hiçbir tedavinin gerekmeyebileceğini söyledi. Birkaç doğumsal kalp hastalığının yeni geliştirilen yöntemler ile kasık damarından girilip katater denilen aletlerle tedavi edilebildiğini dile getiren Uzm. Dr. Pınar, “Eğer cerrahi tedavi gerekiyor ise çocuğun gelişimi, kilosu ve vücudun diğer sistemlerinin ayrıntılı incelenmesinden sonra doğru zamanlama ile operasyonu yapılır. Bazı komplike doğumsal kalp hastalıklarında, hastanın genel durumu, kilosu, gelişimi tam düzeltme ameliyatını tolere edemeyecek durumda ise palyatif operasyon adı verilen kalp akciğer makinasına gerek olmadan yapılacak cerrahi müdahaleler ile hasta belirli bir süre rahatlatıldıktan ve riskleri azaldıktan sonra tam düzeltme ameliyatı yapılabilir. Ancak bazı konjenital kalp hastalıklarında ameliyatla düzeltme şansı olmadığı için ilaç tedavisi ile izlenilmektedir” ifadelerini kaydetti.
Günümüzde çağdaş konjenital kalp cerrahisini uygulanan merkezlerde bir çok doğumsal kalp rahatsızlığın cerrahi tedavisinin başarıyla ve tam olarak yapılabildiğini sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Pınar, “Bu ameliyatlarda hayati risk yüzde 1 ile yüzde 10 arasında değişmektedir. Cerrahi tedavi sonrası nispeten basit doğumsal kalp hastalıkları olan çocukların hemen hepsi ve kompleks hastaların bir bölümü erişkin yaşa gelmekte ve norma ya da normale yakın bir hayat sürdürmektedirler” dedi.