“Birkaç gün önce yaşadığımız İstanbul’daki iş kazasıdır. Bu kaza sonucunda hayatını kaybeden 10 yurttaşımızla ilgili olayın araştırılması ve soruşturması oldu. 3 saat boyunca Mecidiyeköy’de eski Ali Samiyen Stadı arazisinde yapılan bina inşaatında vuku bulun bu elim facia üzerinde ilgili bakan arkadaşlarımız hem olayın nasıl meydana geldiği öncesi ve sonrasıyla muhtemel sebepler konusunda fikirlerini ifade ettiler. Bildiğiniz gibi 6 Eylül günü buralarda bir inşaat var. O inşaatta da maalesef 10 işçimiz yaklaşık bin 250 kilogram ağırlığında kartonpiyer insan ve yük asansöründe 32’inci kattan düşmek suretiyle asansörün düşmesi sonucunda hayatlarını kaybettiler. Bu sadece İstanbul ve kendi çevrelerinde değil şüphesiz herkes için büyük bir acı ve kayıp oldu. Allah’tan rahmet diliyoruz. Genç arkadaşlarımız hayatlarını kazanmak için bu zor işlerde çalışan gece gündüz emek sarf eden bu arkadaşlarımızın böyle bir facia soncunda hayatlarını kaybetmelerinden büyük bir üzüntü duyduk. Kardeşler var ve memleketlerine 3-5 kuruş kazanarak bunları göndermek ve aile bütçelerine katkı sağlamak isteyen işçi kardeşlerimiz var. Bu acı milletimizin acısıdır. Hepimiz üzgünüz. Onlara Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.”
Asansör kazasına ilişkin adli soruşturmanın devam ettiği ve soruşturmaya müdahalelerinin söz konusu olmadığını ifade eden Arınç, şunları aktardı:
“Bir iş kazası olduğu anlaşılıyor. Bununla ilgili olarak olay saatlerinde hemen intikal eden Çalışma ve Sosyal, Güvenlik Bakanımız bildiğiniz gibi saat 3,00 sıralarında olay yerine intikal etti. Başbakanımız bilgilendirilmişti. İlgili kurumlarda olay yerinde görevlendirildi. Sayın Faruk Çelik’in konu hakkında verdiği bilgileri etraflıca dinlemiş olduk. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir adli soruşturma başlatıldı. Adli soruşturma devam ediyor. Olay meydana gelmesiyle ilgili olarak idari bakımından bir sorumluluk var mıdır? Hemen hemen her olaydan, özellikle ölümlü olaylardan sonra adli soruşturma yalnız kalmıyor idari soruşturma da devam ediyor. Bu konuda da ilgili bakanlıkların bir çalışması var. Bu çalışma sonuncunda da kusurlular ve ya eksiklikler, dikkatsizlikler sebebiyle meydana gelmişse bu olay en çok suç neredir bunların ortaya çıkarılması için gerekirse keşif ve bilirkişi incelemeleri yapılmak suretiyle herhalde haklarında davlar açılacaktır. Kanunun öngördüğü cezaları mutlaka muhatap olacaklardır. Adli soruşturmaya bir müdahalemiz söz konusu değil. Olay anından itibaren İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olay üzerinde soruşturma başlatmıştır. İdari soruşturma hem vali hem de ilgili kurumlar tarafından belediyeleri de kapsayacak şekilde onların sorumlulukları dikkate almak şekliyle oda başlatılmış ve devam etmektedir.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun talimatıyla Başbakanlık Teftiş Kurulu soruşma başlatacağını belirten Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
“Sayın Başbakanımız görüşmelerin sonunda bir karar verdi. O da kendi yetki ve sorumluluğunda bulunan Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu görevlendirecektir. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nu da sadece bu spesifik muasır değil. Bildiğiniz bundan 3 yıl önce çok büyük bir özenle çıkardığımız iş sağlığı ve güvenliği kanunu bu geçtiğimiz 3-4 yıl içerisindeki uygulamaları ve bir verimlilik analizi yapılmak suretiyle bir eksiklik var mıdır? Yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç var mıdır? Bu olaylarla ilgili olarak süreçler nasıl devam etmektedir. Yetki ve sorumluluklar kimdedir. Öyle bir olay vukua geldiğinde kimler hangi noktalarda sorumluluk alabileceklerdir bunları Başbakanlık Teftiş Kurulu’na çok özel bir şekilde hazırlanması için Sayın Başbakanımız talimatlarını vermişlerdir.”
Hayatlarını kaybeden işçilerin ailelerine, ölüm geliri, ölüm aylığı ve diğer ödemelerin suratla yapılmasına karar verildiğini belirten Arınç, şunları aktardı:
“Bu bir iş kazası olduğuna göre ölen hayatlarını kaybeden yurttaşlarımız için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın sağladığı imkanlar nedir? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın sağladığı imkanlar nedir? Bunlar detaylı olarak görüşüldü. Bu yurttaşlarımızın her birine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın sosyal güvenlik anlamında ölüm geliri, ölüm aylığı ve diğer ödemelerin suratla yapılmasına karar verildi. Bu konuda bir gecikme söz konusu değildir.”
ILO sözleşmesinin bazı maddelerinin yeni yasama döneminde TBMM onaylanması için gönderileceğin belirten Arınç, şunları söyledi:
“ILO sözleşmelerle ilgili 167 ve 176 maddeler konusu vardı. İş sağlığı ve güvenliği kanunu çıktığı zaman bu sözleşmelerin hükümlerini kapsayacak düzenlemeler yapılmıştı. Bu bakımdan tek başına ILO sözleşmelerin bu maddelerine ilişkin bir gecikme söz konusu değildi. İş sağlığıyla ya da işçi güvenliği ile ilgili ön gördüğü konuları esasen bu kanun çıkarken fazlasıyla karşılamış bulunmaktaydı. Bunlardan biliyorsunuz 167 sayılı inşaat işlerinde güvenlik ve sağlık sözleşmesi birisi. 176 sayılı maden işyerlerindeki güvenliğin sağlanması ile ilgili sözleşme diğeriydi. Bu kanunla bu hükümler getirmiş olmasına rağmen yine çağdaş, standartlar gereği ve Avrupa Birliği normları gereği ILO sözleşmelerinin bu maddelere ilişkin kısımlarının da onaylanması maksadıyla TBMM biran önce gönderilmesi ve yeni yasama döneminin başında kanunlaştırılması istenmiştir. Bunlarda gerçekleştirilecektir.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, hafta içerisinde bakanlıkları ziyaret edeceğini aktaran Arınç, “Başbakanımız bu hafta içerisinde bütün bakanlıkları ziyaret etmek suretiyle o bakanlıkların çalışmaları, yetkileri, sorumlulukları konusunda kapsamlı brifing alacaktı. Bu çalışmaya öncelikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından başlamak suretiyle yapacağını da söyleyebilirim” diye konuştu.
İş güvenliği eylem planı yapılması ve kamuoyuna açıklanması kararının alındığını ifade den Arınç, şunları aktardı:
“Başbakanlık Teftiş Kurumu’nun çalışmaları, adli ve idari soruşturmaların sonuçları ve aynı zamanda da bakanlıklar arasında komite kurmak suretiyle aralarındaki koordinasyonu en şekilde sağladıklarını ve bu konuda eksiklikler varsa bunların ön görüldüğü bir çalışma yapılacak. İş güvenliği konusu artık Türkiye için hayati önemli konu olduğu anlaşılmıştır. Bu sadece 10 tane işçimizin bir asansörün düşmesi sonucu vefatı ile ilgili de değildir. Son zamanlarda o kadar garip olaylar yaşamaya başladık ki bildiğiniz gibi bir damperli kamyon şehir içerisinde damperi kalkık vaziyette kilometrelerce yol alabiliyor ve sonunda da üst geçide çarpmak suretiyle geçit çökertiliyor ve altında kalan minibüsün şoförü hayatını kaybediyor. Bir başka yerde bir barajın yakınında insanlar piknik yaparken sular birden geliyor uyarılar yapılmışta olabilir ama insanlarımız burada hayatlarını kaybedebiliyorlar. Mesele sadece 10 işçimizin hayatını kaybetmesiyle değil 300 vatandaşımızın Soma madenlerinde hayatını kaybetmesiyle de bunu bağlantılı düşünebiliriz. O kadar yasal düzenleme yapıyoruz. O kadar işçi sayımız artıyor. O kadar güvenlik tedbirleri alıyoruz ama buna rağmen eğer bu iş kazaları olup hayatımız kaybedilebiliyorsa nerede bir eksiklik var, uygulamada nere de bir aksama var bunları da görebileceğiz.”
Son 5 yıl içerisinde inşaat sektöründe 351 civarında işçinin hayatını kaybettiğini söyleyen Arınç, “İş kazaları konusunda pek çok sektör incelemeye alınarak en yüksek oranın inşaat sektöründe olduğunu da ortaya çıktı. Sayın bakanın verdiği bilgiler içerisinde görüyoruz ki son 5 yılın ortalamasıyla inşaat sektöründeki kayıplarımızın sayısı 351 civarındadır. Bazı yıllarda bu 400-500’ün üzerine çıkmıştır. Bazı yıllarda 200 civarında kalmıştır. Ama ortalaması 351 olarak görülmektedir. Binlerce insanın çalıştığı sektörlerin içerisinde bu kadar sayının görülmesi de biz önemsiyoruz” dedi.
1 milyon 391 bin 453 iş yerinin tehlike altında olduğunu vurgulayan Arınç, şunları söyledi:
“İş yeri istatistiklerine baktığımız zaman hemen hemen tüm iş yerleri bakanlığımız koyduğu kanun, kriterler ve yönetmeliklerde bir az tehlikeli sınıfımız var. Bir tehlikeli sınıfımız var. Bir de çok tehlikeli sınıfımız var. Çok tehlikeli sınıflar içerisinde iş yeri sayımız 226 bin 577 bunlar işyeridir. Bu tehlikeli sınıfları topladığımız zaman 1 milyon 391 bin 453 iş yerimiz var. Bunların tümünde çalışanlarımızın sayısı da 3 milyon 773 bin 092’ dir. Diğerleri de devam ediyor. Bütün buralarda iş yeri hekimlerimiz var. İş güvenliği uzmanı belgesi alanlarımız var ve teftiş görevlerimizi yapan 959 iş müfettişimiz, 544 iş sağlı ve güvenliği, 415 iş müfettişimizde işin yürütülmesi yönünde teftiş görevlerini icra ediyorlar.”
Arınç, şöyle devam etti:
“İş kazası meslek hastalığı istatistiklerine baktığımızda feryat edecek çok büyük zor durumda kaldığımız ifade edebilecek sonuçlar yok. Bir kişinin hayatı bile bizim için çok önemlidir. Bu hayatını kaybetmeler noktasında iş sağlığı ve güvenliği bakımından bir eksiğimizin olup olmadığını uzun boylu tartıştık. En çok ölümlü iş kazası inşaat sektörümüzde oluyor. Nakliyat ikinci sırada geliyor. Ölümlü iş kazası sayısı 115’dir. Sonra maden sektörü geliyor. Tahminlerimizin dışında Soma kazası yok. Soma başlı başına bütün yılların ortalamasından şüphesiz fazla oldu. 2008 yılında maden de ölümlü iş kazası sadece 66’dır. 2009 yılında 20, 2010 yılında 125, 2011 yılında 116, 2012 44 ve ortalaması 74 kişidir. Metal iş kolunda 52, makine iş kolunda 27, gıda sektöründe 26, tekstil sektöründe 22, mobilya sektöründe 11 olarak görülüyor.”
"ASANSÖR KAZASINDA HAYATINI KAYBEDENLERİN HEPSİNE ŞÜPHESİZ, YARDIMLAR YAPILACAKTIR AMA HUKUKEN ŞEHİT SAYILMASI DÜŞÜNÜLMEMİŞTİR, DÜŞÜNÜLMESİ DE MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Şişli’deki asansör kazasında ölenlerin şehit sayılmasına ilişkin, “Şehitlik dini bir kavramdır. Biz işin hukuki yanındayız” dedi.
Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında açıklama yaptı. Arınç konuşmasında, “Asansörün operatörlüğünü de yaptığını öğrendiğimiz rahmetli Hıdır Ali gençte olaydan birkaç gün önce göreve başlayabilmiş ve maalesef inşaat malzemelerinin son kata kadar çıkartılması sonucunda böyle bir kaza vuku gelmiş. Bizim tespitlerimize göre kazanın neden olabileceğini az çok anlıyoruz. Ancak, bu konuyu bilirkişi ve uzmanlarında incelemesi ve adli soruşturma içerisinde yer almasıyla çok daha yakından öğrenebileceğimizi ümit ediyorum. Ama neresinden bakarsak bakalım, bir iş yerinde bir iş kazasıyla ölümle sonuçlanan iş kazasıyla karşı karşıya geldiğimizi söyleyebilirim” diye konuştu.
“MESLEKİ YETERLİLİK SERTİFİKASI ALMAYANLARIN, O MESLEKLERLE ÇALIŞMAMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ”
Mesleki yeterlilik konusu üzerinde durulduğunu kaydeden Arınç, “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız bugüne kadar 560 meslek hakkında kriterler belirlemiştir. ‘Ne iş versen yaparım abi’ dönemi geçti. Vasıflı elemanların işlerde çalıştırılması döneminin de geldiğini düşünüyoruz. Mesleki yeterlilik sertifikası almayanların, o mesleklerle çalışmaması gerektiğine inanıyoruz. Bu konuda bir yönetmeliğin çıkarıldığı, bakanlıklar arası koordinasyonla elimizde maddi imkanlarda bulunduğu halde mesleki yeterlilik konusunda bugüne ciddi bir adımın atılmadığı maalesef görülmüştür. Mesleki yeterlilik kurulunu çalışması ve sertifikaların düzenlenmesi ile ilgili bu yılsonuna kadar faaliyete geçirilmesi kararı verilmiştir” diye konuştu.
“ASANSÖRLERİN TEKNİK KONTROLLERİ, KAPASİTELERİ MUTLAKA PERİYODİK BAKIMLARLA DESTEKLENMELİDİR”
Kamu ve özel sektörde ki denetimlerin daha dikkatli yapılması gerektiğinin altını çizen Arınç, “Bunların raporlar halinde öngörülmesi, bu konuda bir eksiklik varsa da bunların süratle giderilmesi düşünülmüştür. Asansörlerin teknik kontrolleri, kapasiteleri mutlaka periyodik bakımlarla desteklenmelidir” dedi.
Arınç, “Kaza sonrasında Çalışma Bakanlığımız İş sağlığı ve iş güvenliği kanununu 25. maddesine göre, bu kaza bulunan yerdeki tüm faaliyetleri durdurmuş bulunmaktadır. Diğer şantiyelerde de 5 gün boyunca faaliyetlerini durdurmuştur. Ama kazanın olduğu yerde işçilerimizin de haklarının zarar görmemesi bakımından gerekli incelemeler ve kontrollerin de yapılabilmesi amacıyla iş yerindeki, tüm faaliyetler durdurulmuş bulunmaktadır” ifadelerini kullandı.
Konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Arınç, bir gazetecinin ‘Asansör kazasıyla ilgili Başbakan Davutoğlu hayatını kaybedenlerin şehit sayılabileceğini ifade etti. Buna ilişkin bir düzenleme yapılacak mı?’ sorusuna Arınç, “Sayın Başbakanımız Konya ziyareti sırasında bir açıklama yaptı. Üzüntülerini iletti. Gerçekten hepimiz büyük üzüntü sahibiyiz. Ancak her olayın arkasından bu olayda vefat edenlerin şehit sayılması gibi ne bir düşüncemiz var ne de bunu doğru buluruz. Şehitlik dini bir kavramdır. Biz işin hukuki yanındayız. Terörle mücadelede hayatlarını kaybedenler için bazı düzenlemeler yapılmıştır. Ancak son zamanlarda bazı olaylarda hayatını kaybeden vatandaşlarımız için şehitlere yönelik bazı düzenlemelerden faydalanması yönünde bazı çalışmalar oldu. Bir takım olaylarda hayatını kaybedenlerin hükmen şehit sayılabileceğini biliyoruz. Peygamberimizin de bu yönde hadisleri var. Mesela yanarak, boğularak ölenler için şehit olabileceği konuşulmuştur. Sayın başbakanımız da sanıyorum işin manevi boyutuna dikkat çekmek istemiştir. Biz idari olarak elimizdeki kanunları en esnek bir şekilde yurttaşlarımız için kullanacağız. Hepsine şüphesiz, yardımlar yapılacaktır. Ama bunlarında hukuken kanunla şehit sayılması düşünülmemiştir, düşünülmesi de mümkün değildir” cevabını verdi.
‘NATO zirvesinde İŞID’e yönelik bir koalisyon kurulması yönünde kararlar alınmıştı. Türkiye, koalisyon kurulursa yer alacak mı? sorusunu Arınç, “IŞİD’e karşı mücadele de işbirliği için bir çekirdek koalisyon oluşturulmasını, gündeme geldiğini biliyoruz. ABD bu konuda Türkiye’nin içinde bulunabileceği bir koalisyondan bahsetmişti. Bu zirvede ne konuşulduğu ve ülkemizin bu konuda ki düşüncelerini Sayın Cumhurbaşkanımız ifade etmişlerdir. ABD Savunma Bakanı Türkiye’dedir. Cumhurbaşkanıyla, Genel Kurmay Başkanıyla ve bu saatlerde de başbakanımızla görüşme yapmaktadır. Görüşmelerde diğer konuların yanı sıra Suriye, Irak bağlamındaki güvenlik durumu ve bölgemizdeki tehditlerle işbirliği imkanları da tüm yönleri ile ele alınmaktadır” şeklinde cevapladı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ, GÜLEN'İN İADE TALEBİNİ VE ÇÖZÜM SÜRECİNİ DEĞERLENDİRDİ
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Fethullah Gülen’in iade talebiyle ilgili "ABD’deki o zatın Türkiye’ye iadesi istenecekse veya o ülkeden sınır dışı edilmesi istenecekse ABD’nin isteyeceği konu, bu konudaki bilgi ve belgelerin kendisine ulaştırılmasıdır” dedi.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Arınç, Bakanlar Kurulu sonrası açıklamalarda bulundu. Basın mensuplarının sorularını cevaplayan Arınç, Fethullah Gülen’in iade talebiyle ilgili olarak hangi aşamaya gelindiğine ilişkin şunları söyledi:
“Başkan Obama ile Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı görüşmelerde neler konuşulduğu hakkında birebir bilgimiz yok. Sayın Cumhurbaşkanımız bildiğimiz kadarıyla hem toplantıdan hem de gazeteciler ile yaptığı görüşmelerde bazı ipuçları verdi. Sayın Başbakanımız da Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyareti sonrasında belki kendisiyle bir görüşme yapmıştır veya yapacaktır. Bu konuda hükümetimizin de, Sayın Cumhurbaşkanımızın da sözleri, bu konuda ki düşünceleri herkesin malumudur. Ancak TBMM’de, hükümet adına müzakereler sırasında bir cümlenin üzerinde fazlasıyla durmaya çalıştım. Biz bütün mücadelemizi veya yasadışı yapılanlar ile ilgili yapacağımız bütün mücadeleyi hukuk çerçevesi içinde yapacağız. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Bunun dışında kimse bizden bir şey beklemesin. Başka ülkelerin beklediğini de zannetmiyorum. ABD’de kişi hak ve özgürlüklerine çok değer veren, aynı zamanda da ifade özgürlüğü konusunda en iyi kurallara sahip, bunu fiilen uygulayan bir ülkedir. 11 Eylül’den sonra ABD’de de bir sendrom yaşanmış ve hukukun dışına çıkılarak bazı mücadele yöntemleri benimsenmiş de olabilir. Ama genel çerçeve hukuk devleti, hukukun üstünlüğüne sahip olmak bizim için hiçbir zaman vazgeçilemez. Dolayısıyla Türkiye’de ki bu yapılanmayla ilgili olarak ABD’de ki o zatın Türkiye’ye o zatın iadesi istenecekse veya o ülkeden sınır dışı edilmesi istenecekse ABD’nin isteyeceği konu, bu konuda ki bilgi ve belgelerin kendisine ulaştırılmasıdır. Biz bunun gerekli ve doğru olduğuna da hükümetimiz olarak inanırız. Belki bazı siyasi sebeplerle Türkiye’nin güvenliğini tehdit ettiği düşünülen ama hakkında suçlama, iddianame, herhangi bir yargı kararı da bulunmadığı da varsayılan bir insan hakkında o ülkenin tavrının ne olacağını benim bilmem mümkün değil. Adli yardımlaşma 2 ülke arasında olabilir. Bazen suçların iadesi anlaşması da olabilir. Ama bunların hepsi hukuki bakımdan bir dava açılmasını, o davanın hükümle sonuçlanmasını ve kesinleşmesini gerektirir”.
Arınç, çözüm süreci ile ilgili olarak ise şunları ifade etti:
“Çözüm süreci konusunda geçtiğimiz hafta Sayın Başbakanımız ile kapsamlı bir toplantı yaptık. Bildiğiniz gibi bu işin anahtarı 14 Temmuz’da TBMM’den çıkardığımız, ‘Toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi ve terörün sona erdirilmesi’ ile ilgili kanundur. Bu kanun neredeyse 36 oyun dışında TBMM’nin ittifakı ile kabul edilmiştir. 6 maddelik bir çerçeve kanundur. 6 Maddelik çerçeve kanunun içerisinde ne varsa onları yerine getireceğiz. Yol haritası nedir, hangi tarihte açıklanacaktır, içinde ne vardır bunları sormayınız. Bunları kimse de söylemez. Bu sürecin içerisinde bana göre önemli bir rolün içerisindeysem doğrusu şunu şu zaman yapacağız diye bir şeyi kamuoyuyla paylaşmam. Hukuk devleti olduğumuzu söyledim. Çıkarılan kanun aynen uygulanacaktır. Ama yapacağımız işlerin bir kısmı idari tasarruflardır. Bu Bakanlıkların ve hükümetimizin yetkisindedir. Bürokrasiye aittir. Onu ben yapın derim ertesi gün yaparlar. Bunun için davul zurna çalmaya da gerek yoktur. Bazı kanuni düzenlemeler yapacaksak bunun için TBMM’den başka gideceğimiz bir yol yok. O zaman da size meclise giderken de mecliste görüşmeler sırasında da neyi kapsayacağını ayrıca anlatırız. Ama bu çözüm süreci, çok isteyenleri olmasına rağmen istemeyenleri de çok bol olduğu için büyük bir hassasiyetle takip edilmesi gerekir. O yüzden bazı arkadaşlarımızın zaman zaman bazı açıklamaları olacaksa bunları bir başkasına yorumlatmaya gerek yok. Çözüm sürecini en kısa zaman da olumlu sonuçlandırmak mecburiyetindeyiz. Bu Türkiye’nin yararınadır. Zaman ve süreç uzadıkça elbette bu işe maniler katılabilir. Çünkü bazı çeteler sadece bu süreci provake etmek için bazı eylemler yapmaktadırlar. Elbette yapacaklarımızı madde madde haline getirip zaman içerisinde de bunların hepsinin adımları atılacaktır. Bunu önceden açıklamak gibi bir düşüncemiz yok. Bu hafta da bu toplantının 2’ncisini yapacağız. Terörle Mücadele Üst Kurumunu en kısa zaman da toplayacağım. 2 yıllık süreçte bugün geldiğimiz nokta da çözüme çok daha yaklaştığımızı ve sürecin artık aydınlık bir ışık olarak görünebildiğini söyleyebilirim.”
“Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Hâkimler ve Savcılara yönelik özlük hakları ve sicili affı düzenleyen bir yasa teklifinin Bakanlar Kurulu’nun gündemine gelebileceğini söylemişti. Böyle bir çalışma var mı?” sorusu üzerine ise Arınç şu cevabı verdi:
“Bakanlar Kurulu gündemine gelmedi. Çünkü HSYK seçimleri doğrudan hükümetin meselesi değil. Evet. Sayın Başbakanımız böyle bir grubu kabul etmiştir. Ama Sayın Başbakanımız o gün ki ifadelerinde yani Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu, HSYK üyelerini seçecek. Bu Türkiye için çok önemlidir. Başka görüşmek isteyen varsa onlarla da görüşmek isterim demiştir. O gün görüşmeye katılanlar elbette bazı taleplerde yargı adına bulunmuşlardır. Sicil affının çıkarılması, belki mali durumlar konusunda iyileştirmeler yapılması. Bunlar yargının sorunları olarak mutlaka dikkate alınacaktır.”