Kategoriler

Erkan Baş: Vatandaş birkaç ay sonra Erdoğan’a neticeyi gösterecek

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
¨Ben ekonomistim, netice ortada¨ sözlerine tepki gösteren ¨Böyle ekonomisti olan ülkenin ekonomisi
de böyle olur. Bu memlekette bizim gördüğümüz netice kaynamayan tencere, azalan öğünler, 3
haneli enflasyon, ödenmeyen faturalar, sürekli şişen kredi ve kredi kartı borçlar… Çok az kaldı.
Vatandaş bunlara birkaç ay sonra neticeyi gösterecek. Hep beraber biz Tayyip Erdoğan’ın görmediği
neticeyi göstereceğiz¨ şeklinde konuştu.
TBMM’de komisyon görüşmeleri başlayan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) kanun teklifine dair de
eleştirilerde bulunan Baş, ¨Türkiye gibi insanların güvencesiz çalıştığı, yarınlarından haberlerinin
olmadığı bir ülkede ‘25 yıl prim ödeyin, 9000 günü doldurun ondan sonra emekli olun’ diyorlar.
Burada bu şartları dayatırsanız ‘İnsanlar mezarda emekli olsunlar’ demiş oluyorsunuz¨ ifadelerini
kullandı.
Baş’ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
‘EYLÜL 1999 SONRASI SİGORTALI OLAN EMEKÇİLERİN DURUMU NE OLACAK?’
Bugün EYT ile ilgili kanun teklifinin TBMM’de komisyonda görüşmeleri başladı. Uzun yıllardır emeklilik
hakları için örgütlenen, yağmur, çamur, kar, kış demeden yılmaz bir mücadele örneği sergileyen
EYT’liler, nihayetinde Saray Rejimi’ne diz çöktürdüler ve taleplerini kabul ettirdiler. Ancak hepimizin
bildiği gibi AKP’de oyun bitmiyor. Kanun teklifi Meclis’e ilk sunulduğunda inceleyip paylaşmıştık
görüşlerimizi.
Bugün TBMM’de görüşülen EYT teklifi, en iyi niyetli yorumla bile söylesek eksik bir kanun teklifidir.
Kademe tartışmaları yapılıyor fakat bu kademe tartışmalarının da pek çok gerçek sorunu örttüğünü
düşünüyoruz. Buradan açık ve net soruyoruz: Eylül 1999 sonrası sigortalı olan emekçilerin durumu ne
olacak? Soru çok açık. Eylül 1999 sonrası sigortalı olan emekçiler ne yapacaklar?
7200 gün prim yatırmak şartıyla erkekler 60, kadınlar 58 yaşında emekli olabiliyor. Üstelik bu 2008
sonrası girişliler söz konusu olduğunda 9000 prim şartına ve 65 yaşa kadar gidiyor.
‘AYLIK BAĞLANMA ORANLARI TARTIŞILMAK İSTENMİYOR’
Burası Türkiye, burada bu şartları dayatırsanız bunun bir tek anlamı var, ‘İnsanlar mezarda emekli
olsunlar’ demiş oluyorsunuz. Türkiye gibi insanların güvencesiz çalıştığı, yarınlarından haberlerinin
olmadığı bir ülkede ‘25 yıl prim ödeyin, 9000 günü doldurun ondan sonra emekli olun’ diyorlar. Daha
önemlisi, ister EYT’li olsun ister 2000 sonrası sigortalı. Tartışılmak istenmeyen çok esaslı bir konu var
aylık bağlanma oranları.
2008’de yine bu iktidarın çıkardığı kanunla aylık bağlanma oranları kademeli olarak düştü. Hepimiz
hatırlıyoruz, daha önce maaşın yüzde 70’i, 75’i gibi emekli maaşı alınırken, şimdi bu oran yüzde
35’lere düşmüş durumda.
Şimdi siz aylık bağlanma oranlarını yüzde 30’larda, 35’lerde tuttuğunuzda bu insanlara emeklilik hakkı
verseniz ne olur vermeseniz ne olur? Emekliyi sadakaya muhtaç etmişler. Şimdi EYT’li emekliler, düne
kadar EYT’li olanlar emekli olduklarında da 5 bin 500 liraya mahkûm edecekler.
‘EN DÜŞÜK EMEKLİ ÜCRETİ ASGARİ ÜCRETTEN DÜŞÜK OLAMAZ’
TİP Basın Bürosu
Bizim TİP olarak, hem EYT’liler hem 2000 sonrası sigortalı olanlar için verdiğimiz bir kanun teklifi var.
Bugün tekrar bunu kamuoyuyla paylaşmak, kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz.
Söylediğimiz şey aslında çok basit. Diyoruz ki, en düşük emekli ücreti asgari ücretten düşük olamaz.
Devlet bir asgari ücret belirliyor, emeklisine bunun altında bir ücret veremez. Asgari ücretin altındaki
maaşları kabul etmiyoruz. Aylık bağlanma oranları mutlaka yeniden yüzde 70’lere çekilmelidir.
Eylül 1999 sonrası sigortalı olanların emeklilik hakkı yaşı, kademelendirilerek düşürülmelidir. Yani 65
yaşına kadar yaşayamıyor ki insanlar bu ülkede. Emeklilik yaşı mutlaka ve mutlaka kademeli olarak
düşürülmelidir.
Emekli zamları ve geçmişte hesaplanan kat sayılar belirlenirken sadece enflasyon değil o yıla ait
büyüme oranları da hesaba katılmalıdır. Yani bu ülkenin zenginliğini yaratanlar, emekli olduklarında
bu ülkenin büyümesinden ve refahından pay almalılar.
‘STAJ ADI ALTINDA BU MEMLEKETİN ÇOCUKLARINI SÖMÜRÜP ‘STAJ SADECE EĞİTİMDİR’ DİYORLAR’
Birincisi, staj sigortası mağdurları diye yeni bir kategori ortaya çıkardılar. İktidar sözde bir sorunu
çözmeye çalışıyor ama o sorunu çözerken, çözüyormuş gibi yaparken, sayısız yeni sorun çıkartıyor.
Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’in bir açıklaması var. Diyor ki staj mağdurları mağdur değildir. Çünkü
onları mağdur eden bir şey yok. Staj eğitimdir, ortada iş akdi yok. Staj sayılsın diyorlar, milletin
parasını bu şekilde dağıtamayız. Gerçekten yazıklar olsun. Tek kelimeyle yazıklar olsun. Staj adı
altında siz bu memleketin çocuklarını sömüreceksiniz, onları bazen ucuz hatta çoğu zaman ücretsiz
emek olarak kullanacaksınız sonra da diyeceksiniz ki ‘staj sadece eğitimdir’.
Belki dünyanın başka yerlerinde staj eğitim olabilir ama bu ülkenin MEB Bakanı, ‘öğrencileri
marketlerde ucuz işçi olarak çalıştıralım’ önerisi getiren bir adam. Bu ülke böyle bir ülke. Sizin
iktidarınızda bu ülke bu hale geldi. Şimdi diyorsunuz ki staj iş değilmiş, staj eğitimmiş.
Açık söylüyoruz bu arkadaşlarımız, bu yurttaşlarımız, bu insanlar mağdurdur, sizin tarafınızdan
mağdur edilmektedir. Çalıştıkları dönem yok sayılmaktadır ve yok sayıldıkları için de emeklilikleri
engellenmektedir.
‘BAKAN BEY KİMİN PARASINI KİME VERMİYOR!’
İkincisi staj sadece eğitim falan değildir. 14, 15, 16 yaşında insanlar iş yerlerinde çoğunlukla angaryaya
maruz kalarak çalıştırılmaktadırlar. Üçüncüsü ortada pekâlâ iş akdi de vardır. Okulla iş yeri arasında
bir akit olmadan bir staj falan yapılamaz. Her stajyer okuluyla iş yerinin akdi üzerine orada çalışıyor.
Bir de bu bakan bey kimin parasını kime vermiyor ya? Bu milletin parasını veremezmiş. O değerleri
yaratan insanlar haklarını istiyorlar zaten, senden senin babanın parasını istemiyor ki.
Sanki, sermayeye, patronlara sürekli olarak teşvikler veren, vergilerini silen, bu memleketin zaten
kaymağını yiyen o bir avuç azgın azınlığı her gün besleyen iktidar bunlar değil de, söz konusu olan
işçinin, emekçinin hakkı olduğunda akıllarına milletin parası geliyor. Milletin parasını çarçur edip
duruyorlar.
Hiç lamı cimi yok. Bu garabet durum ortadan kalkmalı. Mağdur yurttaşlarımızın, stajyer ya da çırak
olarak bilfiil çalıştıkları günlerin prim günlerine sayılması gerekir. Doğrusu budur, bunun tartışılmaya
falan da ihtiyacı yoktur.
‘VATANDAŞ BİRKAÇ AY SONRA ERDOĞAN’A NETİCEYİ GÖSTERECEK’
TİP Basın Bürosu
Bu bakanın başında cumhurbaşkanı var, cumhurbaşkanı ‘Ben ekonomistim netice ortada’ diyor. Böyle
ekonomisti olan ülkenin ekonomisi de böyle olur. Netice ortada diyor adam ya! Bu memlekette bizim
gördüğümüz netice kaynamayan tencere, azalan öğünler, 3 haneli enflasyon, ödenmeyen faturalar,
sürekli şişen kredi ve kredi kartı borçlar… Bizim gördüğümüz netice bunlar.
Ama muhtemelen ülke ekonomisinden değil kendi ekonomisinden bahsediyor Tayyip Erdoğan. Hani
bir yüzükle gelip bugün parasının, servetinin hesabını bilmemesini, her gün zenginleşmesini, kendi
evinin ekonomisini memleket ekonomisinin yerine koyduğu için ben ekonomistim netice ortada
diyor.
Çok az kaldı. Vatandaş bunlara birkaç ay sonra neticeyi gösterecek. Hep beraber biz Tayyip Erdoğan’ın
görmediği neticeyi göstereceğiz.
‘TAYYİP ERDOĞAN VE SUÇ ORTAĞI TARİKATLAR KAÇINILMAZ OLANI YAŞAYACAK!’
Bu haftanın bizim açımızdan son derece önemli gelişmelerinden bir tanesi AKP’nin tarikatlar,
cemaatler eliyle cehenneme çevirdiği ülkede bir vahşetin, bir utanç davasının ilk duruşması görüldü.
Hiranur Vakfı’nın kurucularından Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını sözde evlilik adı altında
yıllarca cinsel istismara uğratmasına sebep olduğu, tarikatın deyim yerindeyse devlet gözetiminde suç
işlediği sürecin ilk duruşmasında şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız.
Başından bu yana bu vahşeti sümen altı etmeye çabalıyorlardı. Kamuoyunun zorlamasıyla,
gazetecilerin, yurttaşların çabasıyla bunun başaramadılar. Şimdi duruşma başlayınca can havliyle
yayın yasağı getiriyorlar, kapalı duruşma kararı aldırıyorlar ayrıca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı
dışındaki hiçbir kurumun da müdahilliğini kabul etmiyorlar.
Hani can havliyle dedik ya, işte dört ay sonra kabusa çevirdikleri hayatlarımızdan sonsuza dek çıkacak
olan bu din bezirganları ve onların yol verdikleri orta çağ artıkları şimdi işledikleri suçlar nedeniyle can
havliyle son çırpınışlarını yaşasınlar bakalım.
Bu aldıkları gizlilik kararları, yayın yasakları, kapalı duruşmalar, yerleri değiştirilen savcılar belki bizim
aklımıza gelmeyen pek çok tezgah hiçbir işe yaramayacak. Bunların hepsi en kısa sürede bizim
tarafımızdan aşılacak ve hem Tayyip Erdoğan hem de onun suç ortağı bu tarikatlar kaçınılmaz olanı
mutlaka yaşayacaklar.
‘HİRANUR VAKFI DAVASI, AKP’NİN 20 YILDA YARATTIĞI KÖTÜLÜKLERİN EN SOMUT
RESİMLERİNDEN BİRİ’
Çok açık ifade edelim, 3-5 oy uğruna bu memleketin tüm kurumlarını, çocuklarımızın geleceğini bu
yobazlara peşkeş çekenler çok iyi bilsinler: TİP bu davanın ve bu memleketi karanlığa boğan
tarikatların işledikleri hiçbir suçun peşini asla bırakmayacaktır. Çünkü bu davalar kişisel ya da münferit
davalar falan değil. Bu adlı adınca toplumsal bir davadır. Bu dava da AKP iktidarının 20 yılda yarattığı
kötülüklerin en somut resimlerinden bir tanesidir.
Bu öyle bir resimdir ki koruma kararını ihlal eden erkeğin zorlama hapsine almasını isteyen ve bu
talebi reddedildiği için bugün hayatta olamayan Canan Semiz bir yandadır, bir gazetemizin kendisi
hakkında yazmasını ve konuşmasını yasaklatmak için Canan Semiz’in uygulatamadığı kanuna
dayanarak karar çıkartan eski AKP’li bir vekil diğer taraftadır.
Hiranur Vakfı’ndaki istismara ilişkin net tavır koyamayan ve bu garabete çanak tutarak
cesaretlendiren iktidar bir yandadır. Tecavüzcü olduğu mahkeme kararıyla sabit olan uzman çavuşu
tecavüzcü dediği için yargılanan binlerce kadın, sadece geçtiğimiz ocak ayında öldürülen 31 kadın
diğer yandadır.
TİP Basın Bürosu
Ama, ant olsun ki bu karanlığı, bu karanlığı yaratanları, bu karanlığın ardına gizlenerek suç işleyenleri,
o ahlaksızları, o canileri ve bunları besleyen para babalarını hepsini mutlaka yargı önüne çıkartacağız
ve hepsiyle hesaplaşacağız.
‘ÖNÜMÜZDEKİ EN ACİL GÖREV ERDOĞAN’I SANDIĞA, SARAY REJİMİ’Nİ DE TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE
GÖMMEK’
Türkiye bir seçim sürecine gidiyor ve bu aşamada artık resmen de Millet İttifakı adını alan, düne kadar
Altılı Masa diye andığımız alandan bir ortak mutabakat metni yayınlandı.
Başlarken tüm yurttaşlarımızla ve açık yüreklilikle şunu paylaşmak isterim: TİP, önümüzdeki en acil
görevi Recep Tayyip Erdoğan’ı sandığa, bu ucube Saray Rejimi’ni de tarihin çöplüğüne gömmek olarak
tarif ediyor.
Hiçbir şey ama hiçbir şey bizim açımızdan bunun önüne geçemez. Bununla birlikte, kendisini AKP
sonrası Türkiye’nin iktidarı olarak tarif eden muhataplarımızın ittifak metnine baktığımızda da TİP’in
itirazlarını dile getirmeyi, hem halkın vekili olarak hem de gelecek dönemde ana muhalefet adayı bir
siyasi parti olarak görevimiz sorumluluğumuz biliyoruz.
Daha önce çeşitli vesilelerle ifade etmiştik. Solu olmayan ülke soluksuz kalır. Bu ortak mutabakat
metninin her satırına baktığımda bu cümleyi bir kez daha aklımdan geçirmek durumunda hissettim
kendimi.
‘ÖLÜM DÖŞEĞİNDE YATAN TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN ‘REÇETE’ DEDİKLERİ ŞEY HASTALIKLARDAN
DA AĞIR GÖZÜKÜYOR’
Evet yani baktığımızda bazı somut konularda birtakım öneriler var adımlar atılacağı gözüküyor ancak
uzun zamandır ağır hasta AKP döneminde de deyim yerindeyse ölüm döşeğinde yatan Türkiye
ekonomisi için reçete diye önümüze koydukları şey hastalıklardan da ağır gözüküyor. AKP’nin
sunduğu Türkiye’de eşitsizliği yoksulluğu artıran modern köleliği getiren sistemi değiştirmek, sosyal
adaleti sağlamak yerine birazcık ehlileştirmeye çalışan bir anlayış var. Açıkça söylüyoruz. Modern
kölelik ehlileşse de, uysallaşsa da kölelik köleliktir.
Biz bu köleliği kabul etmeyeceğiz. Türkiye’de öyle bir sistem kurulmuş ki kar hırsıyla her şeyi yakıp
yıkıyor bu sistem. Bu hırsı sadece biraz kontrol altına alarak yetinmek mümkün değil. O hırsı, o her
şeyin önüne geçen kar hırsını ortadan kaldırıp eşitliği, sosyal adaleti sağlayarak insanları zenginlikte
birleştirebiliriz. Bu kar hırsı yenilmeli ve tüm yurttaşlarımızın özgürce mutlu yaşayabileceği zengin bir
ülke haline Türkiye gelmelidir.
Ama maalesef insanların hakkını arayamadığı, grev yapamadığı okulda fabrikada, plazada,
madenlerde patrona yöneticiye karşı aciz bırakıldığı bir ülkede bu derin yarayı sadece yara bandıyla
kapatmak mümkün değildir iyileşmek hiç mümkün değildir.
‘ORTAK MUTABAKAT METNİNDE LAİKLİK, SEKÜLERLİK, TARİKATLAR, CEMAATLER YOK’
Belki üzücü bir tesadüf, mutabakat metninin açıklandığı gün biraz önce sözünü ettiğim o Hiranur Vakfı
davasının da görüldüğü gündü. Ama bu metni kaleme alan arkadaşlar sanki son 20 yıldır bu ülkede
siyasal İslamcılığın bir baskısı, tahakkümü, dayatmacılığı altında ezildiğimizi hiç görmemişler ya da
yazarken unutuvermişler. Metinde, laiklik, sekülerlik, tarikatlar, cemaatler, bunlar yok.
Çok açık ve net söylemek gerekiyor. Türkiye’de laiklik yeniden tesis edilmedikçe, maalesef bu
tarikatların cemaatlerin egemenliğindeki ülkede biz daha çok böyle benzer vakalar yaşarız. Enes Kara
TİP Basın Bürosu
gibi çok sayıda kardeşimizi kaybederiz. Binlerce çocuk sözde evlilik altında bu istismarların mağduru
olur.
O yüzden, tek amacı orta çağ karanlığını bütün topluma dayatmak olan bu cemaatleri, tarikatları,
bakanlıklara, devlete, kamuya, yurtlara, okullara, hastanelere çökme faaliyetlerinden el çektirmeden
Türkiye’de gerçek bir eşitlikten, gerçek bir özgürlükten söz etmek mümkün değil.
‘ORTAK MUTABAKAT METNİNDE LAİKLİĞİN OLMAMASI BİR YENİLGİDİR’
Biz üzülüyoruz, yani bu metinde Türkiye’nin geleceğini inşa etme hedefi taşıyan bir metinde laikliğin
olmaması bize göre bir yenilgidir. Muhalefetin, AKP’nin kendisine çizdiği alana sıkışmasının bir
göstergesidir.
O yüzden biz TİP olarak şu sözü söylemek zorunda hissediyoruz: Kimse kalmazsa, kimse adım atmazsa
bilinsin ki TİP, Türkiye’de yaşayan her yurttaşın eşit, özgür, laik, sosyal bir hukuk devletinde yaşaması
için mücadeleye devam edecektir, bu yöndeki mücadelesinden bir adım geri atmayacaktır.
‘TİP, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ NEREDE OLURSA OLSUN SAVUNACAK’
Yine bu metinde bizi en çok rahatsız eden bize değil, ülkemize haksızlık olarak gördüğümüz bir yön
kadın hareketinin görülmemiş olmasıdır. Yıllarca şu iddiayla hareket ettik, hala bunu savunuyoruz:
Hiçbir muhalefet partisinin, hiçbir siyasetçinin gösteremediği direngenliği, kararlılığı ve muhalefet
başarısını son yıllarda Türkiye’de kadın hareketi göstermiştir. Yıllardır AKP’ye karşı ana muhalefet gibi
mücadele eden bir kadın hareketimiz var. Çeşitli renkleri, çeşitli görüşleri bir araya getirmiş, hiç
yılmamış geri adım atmamış, güçlü bir kadın hareketi var. Bu kadın hareketinin bir numaralı talebi
İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmek ama bunu açıkça ifade etmekten çekinmişler.
Bu Saray Rejimi bırakın İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamayı, bir gece hukuksuzca, ahlaksızca, akılsızca
dayatmayla bu sözleşmeden çıktığını ilan etti. Kadın hareketi hayatını ortaya koyan kadınların
mücadelesiyle bu kavgayı sürdürüyor, bir mutabakat metni yazılacaksa birinci sayfasına büyük
harflerle ‘İstanbul Sözleşmesi’ne geri döneceğiz, noktasına virgülüne kadar uygulayacağız’ diye
yazmak gerekirken bu yapılmamış.
Bunun sözünü tüm yurttaşlarımıza veriyoruz. Türkiye İşçi Partisi siyasette, sokakta, mecliste, nerede
olursa olsun İstanbul Sözleşmesini savunacak. Kadınları dışlayan, onları hak mücadelesinin dışında
gören geri anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye kadınlar olmadan, kadınların canını,
haklarını güvence altına almadan, onlar özgürleşmeden ne Saray Rejimi’nden kurtulabilir ne bu
zihniyetten kurtulabilir.
‘MUTABAKAT METNİ, TİP GİBİ DOĞRUDAN İŞÇİ SINIFININ ÇIKARLARINI SAVUNAN BİR SOSYALİST
PARTİYE İHTİYAÇ OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA ORTAYA KOYDU’
Bu metinde maalesef işçinin, emekçinin onların örgütü olan sendikaların da adı yok. İnsanca yaşamı
canhıraş savunmanın yerini galiba sermayeyi ürkütmeme kaygısı, sermayeyle müzakere süreçleri
almış. Bu yüzden Kürtlerden, Alevilerden, LGBTİ+’lardan söz edilmiyor. Toplama baktığımızda kadın
yok, laiklik yok, Kürtler yok, Aleviler yok, emekçiler yok, sendikalar yok, LGBTİ+’lar yok. Türkiye’nin
derin ve acil sorunları toplumsal sorunları maalesef unutulmuş.
Tüm bunların toplamında bu çerçeve Türkiye’nin neden bir üçüncü ittifaka ihtiyaç duyduğunu bir kez
daha teyit etmiştir. Neden Emek ve Özgürlük İttifakı’na ihtiyaç olduğunu bir kez daha ifade etmiştir.
Neden TİP gibi doğrudan işçi sınıfının, yoksulların, halkın çıkarlarını savunan bir sosyalist partiye
ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
TİP Basın Bürosu
Günün sonunda, bize Türkiye’nin sorunlarına tespit ve çözümde soldan bir bakış açısının ne kadar
önemli ve ne kadar değerli olduğunu gösteren bir metinle karşı karşıyayız. Bu vesileyle buradan ilan
ediyorum. Bu sorumluluk bize aittir. Türkiye İşçi Partisi bu sorumluluğu üzerine alacaktır.
‘BARUTÇU TEKSTİL’DE CİNAYETE TEŞEBBÜSÜN FAİLLERİ HESAP VERECEK’
Pek çok iş yerinde pek çok fabrikadan işçi arkadaşlarımız bizimle temas ediyorlar, mücadelelerini,
dertlerini, yaşadıkları sıkıntıları, haksızlıkları paylaşıyorlar.
Zaman zaman sermaye için ‘insanlık düşmanı kan emici vampirler gibi davranıyorlar’ değerlendirmesi
yapıyoruz a, bunun somut bir örneğini Bursa’da Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde gördük.
Barutçu Tekstil adlı bir firma var. Yalnızca sendika üyesi oldukları için, yani anayasal haklarını
kullandıkları için işçi arkadaşlarımız hukuksuzca işten atılmış. İşçiler 100 günü aşmış direniyorlar, hem
işlerini, ekmeklerini istiyorlar hem de anayasal haklarını istiyorlar. Geçtiğimiz pazar günü bir vahşet
meydana geliyor resmen. Eylem alanının önüne bırakılan bir kamyonetin içindeki sıvı amonyak
tanklarının kapakları açılıyor ve direnişteki işçilerin zehirlenmesine neden oluyor.
Haksız, hukuksuz işten çıkarıldıkları için direnen işçiler fabrika önünde ulu orta zehirleniyor ve
hastaneye kaldırılıyor. Biz, bütün bu sürecin takipçisi olacağız, buradan fenalaşarak hastaneye
kaldırılmış olan işçi arkadaşlarımızın hepsine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz ve bir söz veriyoruz:
İşçiyi zehirlemeye çalışan bu kan emicilere, yurttaşlarımızın ekmeğiyle, onuruyla, canıyla oynayan bu
vahşilere bu memleketi terk etmeyeceğiz. Bu memlekette en ucuz kalem işçi canı olmaktan çıkacak ve
bu resmen cinayete teşebbüsün tüm failleri de hesap verecekler.
‘İŞÇİLERİN ÖRTGÜTLENMESİNİ ENGELLEMEK ÇETECİLİKTİR’
Bir diğer direniş haberi Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nden, Omega Motor işçilerinden geldi.
Omega Motor’da 450 işçi çalışıyor ve Türk-Metal Sendikası’na üye oldukları için 18 işçi kardeşim işten
çıkartılıyor. Patron ve fabrika yönetimi yetkiyi, yani iş yerindeki işçilerin çoğunluğunun sendikaya üye
olmasını engellemek için sendikaya üye olan işçileri işten çıkarıyor ve iş yerine yeni işçiler alıyor.
Böylece iş yerindeki dengeyi değiştirmeye çalışıyor.
Yetmiyor, sendika üyesi işçilere sendikadan istifa etmeleri için baskı yapıyor, mobbing uyguluyor.
Türkiye işçi sınıfının sendikalaşma hakkını dövüşe dövüşe kazandığını unutmuşa benziyorlar. Biz bu
hakları direne direne kazandık ve sendikalı olmak tüm işçilerin hakkıdır.
‘TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI, ÇETELERDEN DE AKP İKTİDARINDAN DA BÜYÜK VE GÜÇLÜDÜR’
Buradan açıkça söylüyorum: Kim, nerede, işçilerin sendikalaşma haklarını kullanmalarının önüne
engel çıkarıyorsa bunların yaptıkları faaliyetin adı çeteciliktir. İşçinin örgütlenmesini engellemek
çeteciliktir ve biz işçinin hakkını ne bu çetelere, ne de bu çetelere güç veren AKP iktidarına
yedirmeyeceğiz. Türkiye işçi sınıfı, bu çetelerden de AKP iktidarından büyüktür ve güçlüdür.
Buradan, Omega Motor’daki bütün işçi kardeşlerime sevgilerimizi selamlarımızı dayanışma
duygularımızı iletiyorum. TİP direnen her işçinin sonuna kadar yanında olacaktır onları bir an olsun
yalnız bırakmayacaktır. Omega Motor işçisi kardeşlerimize düşen görev de şudur. Onlar da
birbirlerine sahip çıksınlar. İşçi arkadaşlarına sahip çıksınlar, sendikalarına üye olsunlar, asla da teslim
olmasınlar. Gerçekten ne mutlu alın teri, hakkı için mücadele edene, ne mutlu çalmadan çırpmadan
haysiyetli bir yaşam sürenlere.
TİP Basın Bürosu
Biz, böyle direndiğimiz sürece böyle onurlu durduğumuz sürece mutlaka sonunda kazanan biz
olacağız, direndikçe hem ekmeğimize hem onurumuza, haysiyetimize sahip çıkacağız hem de
memleketimize sahip çıkacağız.
‘EĞİTİM PARALI HALE GETİRİLDİĞİNDE SONUÇ MUTSUZ ÖĞRETMENLER, BAŞARISIZ ÖĞRENCİLER
OLUYOR’
Türkiye’nin dört bir yanından özel okuldaki öğretmenlerden şikayetler geliyor, durumlarını bizimle
paylaşıyorlar. Zaten artık bu maaş meselesi kamuoyunun malumu ama öyle örnekler yaşıyoruz ki
insan isyan etmeden duramıyor.
Bahçeşehir Koleji diye bir okul var, öğrencilerinden en az 100 bin TL yıllık ücret alıyorlar ama
öğretmenlerine asgari ücreti reva görüyorlar. Öğretmen altı gün çalışıyor, dersi olmasa bile sabah
8’den akşam 5’e kadar okulda bulunup ne kadar angarya iş varsa onları yapmak zorunda kalıyor.
Mesaiye kalsa da bir mesai ücreti alamıyor, böyle bir düzen kurmuşlar istedikleri gibi devam etsin
istiyorlar.
Bu nasıl bir vicdandır, bu nasıl bir eğitimcilik anlayışıdır, bu nasıl bir sistemdir, bu nasıl bir düzendir!
Bir öğretmen bu şartlarda nasıl çalışabilir, kendini nasıl geliştirebilir o çocuklara nasıl verimli olabilir?
8 bin 500 liraya bir öğretmenin öğrencisine faydalı olabilmesini, kendisini geliştirebilmesini bıraktım,
İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de nasıl yaşayabilir? Reva gördükleri düzen bu!
Eğitim bir kar aracı haline getirildiğinde, eğitimden para kazanmaya başlanıldığında geldiğimiz yer bu.
Eğitim birilerinin kendi cebini doldurma aracı haline geldiğinde böyle vicdansızlıklarla karşılaşıyoruz.
Sonuç: Mutsuz öğretmenler, başarısız öğrenciler olur. Olan bu ülkenin geleceğine olur. Bu düzen, bu
anlayış sürdüğü müddetçe ne öğretmen kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın, ne de öğrencilerimizin
geleceğe umutla bakma şansı yok.
Öğretmene insanca yaşayabileceği bir ücreti, nöbet sırasında oturacağı bir sandalyeyi bile çok gören
insanların, çocuklarımıza ne verebileceğini düşünelim. Bunlar çocuklarımıza ne verebilir?
12 ŞUBAT’TAKİ BÜYÜK İŞÇİ BULUŞMASINA ÇAĞRI
Buradan tüm Türkiye işçi sınıfına, özellikle İstanbul’daki işçi kardeşlerime, metal işçilerine, inşaat
işçilerine, motokurye emekçilerine, öğretmenlere, belediye emekçilerine, plaza çalışanlarına, sağlık
emekçilerine, mimarlara mühendislere emeğiyle alın teriyle yaşayan herkese bir çağrı yapmak
istiyorum:
13 Şubat DİSK’in ve TİP’in kuruluş yıldönümü. Aynı zamanda bu yıl şanlı Kavel Direnişi’nin 60.
yıldönümü. TİP olarak biz bu tarihe atıfla 12 Şubat Pazar günü İstanbul Kartal’da büyük bir işçi
buluşması düzenleyeceğiz. Tüm işçi arkadaşlarımızı 12 Şubat’ta Kartal’daki buluşmamıza davet
ediyorum.
‘TİP’E ÜYE-GÖNÜLLÜ VE MİLLETVEKİLİ ADAYLIK BAŞVURULARINDA ARTIŞ VAR’
Yoğun bir mücadele döneminin içindeyiz. Seçim süreci henüz resmi olarak başlamasa da artık seçim
başlangıcının verildiğini biliyoruz. Tüm örgütlerimizin var gücüyle çalışmaya başladığını da buradan
yurttaşlarımıza duyurmak istiyorum hem üye gönüllü başvurularımız artıyor, partimize katılan
yurttaşlarımız görev ve sorumluluk alıyorlar, bu iktidardan kurtuluş mücadelesine enerjilerini
katıyorlar hem de partimizin mecliste başta emekçilerin olmak üzere mücadele eden insanların temsil
edilmesi perspektifine uygun olarak da milletvekili adalık başvurularında da bizi çok sevindiren bir
artış var.
TİP Basın Bürosu
‘ARTIK TÜRKİYE’DE TİP GİBİ MUHALEFET YAPMAK DİYE BİR DEYİM VAR’
Yani biz, TİP’i siyaset sahnesine döndürdüğümüz andan bugüne, sokaktan meclise, herhalde hayatın
her alanına TİP gibi muhalefet yapmayı, TİP gibi mücadeleci olmayı kazandırdığımızı düşünüyoruz.
Artık Türkiye’de TİP gibi muhalefet yapmak diye bir deyim vardır. Artık Türkiye’de TİP gibi mücadeleci
parti diye bir tanımlama oluşmuştur. Bu bir başarı, bunun sonucunda 10 bini aşan üye ve gönüllü
olarak aramıza katıldığı enerji dolduğumuz, heyecan dolduğumuz, umut dolduğumuz bir süreçteyiz.
AKP’den kurtuluş ve eşit özgür bir ülkenin yeniden kuruluşu süreci için sosyalistlerin mührü vurma
kararlılığını bir kez daha yinelemek istiyorum.
‘EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI, BU ÜLKE HALKININ SİGORTASI OLACAKTIR’
Daha önce pek çok kez paylaştık, hem ittifakımızın hem müttefiklerimizin ama bunun da ötesinde
ülkemizin ve ülkemiz emekçilerinin, halkımızın çıkarlarını en başa yazan bir seçim stratejisi
kurgulamaya çalışıyor bunu müttefiklerimizle, ittifak güçlerimizle paylaşıyoruz. En kısa sürede burada
da yol alacağımızı duyurmak isterim. Biz, Türkiye siyasetini canlandıracak AKP’den kurtuluşun ve
yeniden kuruluşun teminatı olacak bir ittifakın parçası olduğumuzu düşünüyoruz.
Millet İttifakı’nın mutabakat metninde bir kez daha ortaya çıktı, Türkiye İşçi Partisi ve Emek ve
Özgürlük İttifakı hem AKP’den kurtuluşun hem de yeniden kuruluş sürecinin emekçilerin, kadınların,
Alevilerin, Kürtlerin, LGBTİ+’ların, gençlerin yani bu ülke halkının sigortası olacaktır.
‘BU UCUBE SİSTEMİ TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE ATMAYA KARARLIYIZ’
Biz bu inadı, TİP gibi muhalefet yapmayı doğru bildiğini, inandığını söylemeyi, elalem ne der acaba
sorusunu bir kenara iterek hiç tartışmasız laikliği, eşitliği, özgürlüğü savunmayı bu ülkenin yasalarını,
anayasasını hem değiştirme iradesini sürdürmeyi hem de mevcutlarının uygulanması için bir irade
oluşturmayı; yani sokaktaki iradeyi, heyecanı, umudu meclise taşımayı aynı anda da işçiye, kadına,
gence düşman Saray Rejimi’ni, bu ucube sistemi tarihin çöplüğüne atmaya kararlıyız. 

Yorumlar

Daha Fazla Haber
ANKARA
ANKARA KALESİ’NE HASSAS DOKUNUŞ
BURSA
Bursa’dan Suriye’ye Yardım ve Kardeşlik Eli
BURSA
Bursa’da masal dünyasına renkli yolculuk
GENEL
HAVALİMANLARININ KAHRAMANLARI ARFF EKİPLERİ
BURSA
Sağlık Buluşmaları'nda deri sağlığı konuşuldu
BURSA
BÜYÜK DÜŞÜNÜR YILDIRIM’DA ANILDI
GENEL
FIRST TEAM CHALLENGE'IN İLK TÜRKİYE ŞAMPİYONASI BEYLİKDÜZÜ'NDE YAPILDI
BURSA
Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali, 14’üncü kez kapılarını açtı
BURSA
Nilüfer’de Yeni Yıl Festivali’nde eğlence ve alışveriş bir arada
BURSA
BAŞKAN KÖYBAŞI "BİRLİKTE, DAHA GÜÇLÜ BİR GELECEK İÇİN ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ!"