28 Nisan Sağlıkçıya Şiddete Hayır Günü’nde Sağlık Hizmetleri Sendikası Genel Başkanı Özlem Akarken, sağlık çalışanlarının gördüğü şiddettin boyutuna ve kaynaklarına ilişkin açıklamada bulundu.
Akarken, şunları söyledi: ‘’COVID-19’a bağlı ortaya çıkan pandemi ülkemizi ve dünyayı etkisi altına alırken, tüm sağlık çalışanları savaşta barışta olduğu gibi yine kendi yaşamlarını hiçe sayarak görevlerin başında ettikleri yemine sadık kalmışlardır. Sağlık çalışanları, bu tür dönemlerde kendilerini nelerin beklediğini, nelerle karşı karşıya kalacaklarını bilirler. Hastalığın bulaşması, aşırı yoğun çalışma, aile ve özel hayatın yok denecek düzeye inmesi, geleceğe yönelik planların ertelenmesi, ruhsal travmalar, sağlıklarının kalıcı olarak bozulması ve ölümler ilk akla gelenlerdir. Bu riskler, onların mesleklerini yerine getirmesine engel olmamış, canlarını hiçe sayarak insanları yaşatmak için var güçleriyle çalışmaya devam etmişlerdir. Fakat şiddet, başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının yaşamlarını, pandemi döneminde bile tehdit etmeye devam etmiştir. Yoğun bakımlara ,acil servislere, sağlık çalışanlarına önemli zararlar verilen yerler olmuştur sağlık kurumları. Pandemi döneminde hastanelerin yoğun olması, her çalışanın elinden geleni yapması bile şiddeti azaltmamıştır.’’
‘’HAKKINIZ ÖDENMEZ DEDİLER VE ÖDEMEDİLER’’
Sağlıkçılara uygulanan ayrımcılığa dikkat çeken Akerken ‘’Pandemide canını hiçe sayarak hizmet edenler, sağlık çalışanı olduklarını söylediklerinde dolmuştan indirilmiş, kiracı olduğu evden çıkmaya zorlanmış, eve giriş çıkışlarda merdivenlere tutunmaması yönünde yazılar asılmış, ebeveynlerinin sağlıkçı olmaları nedeniyle çocuklara dahi kreş ve okullarda hoş olmayan tutumlar sergilenmiştir. Hakkınız ödenmez diyenler maalesef sağlıkçının ödememişlerdir. Sağlıkta şiddeti önleme amacıyla 8 Nisan 2020 tarihinde TBMM’ye sunulan ‘’Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi‘’, 15 Nisan 2020’de TBMM’de kabul edilmiştir. Lakin bu da yeterli olmamıştır. Derneklerin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin sahalarda ‘’Şiddete Hayır’’ çalışmalarının sonucunda tekrar TBMM’ye gelen ‘’Şiddet Yasası’’ yeniden ele alınmıştır. Fakat Sağlık Bakanı’nın ‘’Bazı şeyler asla eskisi gibi olmayacak’’ şeklinde yorumladığı kanun teklifi, biz sağlık çalışanlarını umutlandırmışsa da, ne yazık ki ne sağlıkta şiddet ne de malpraktis konularında beklentileri karşılayabilecek kapasitede değildir.
‘’BÖYLE GİDERSE ŞİDDET BAŞ EDİLMEZ BİR HAL ALIR’’
Sağlıkta şiddetin azalabilmesi için en başta sağlıkta dönüşüm programı ile daha da bozulan sağlık sistemi ve buna bağlı ağırlaşan çalışma koşulları düzeltilmelidir. Önce İl Sağlık Müdürlükleri üzerine düşen görevleri yapmalıdır. Son zamanlarda CİMER başvuruları sonucunda hastanelerde idari tahkikatlar başlatılmış, hatta müfettiş bile gönderilmiştir. CİMER başvuruları incelenirken ya da dikkate alınırken aslında küçük ayrıntıları da düşünülerek geçirilmelidir. İftira atma boyutuna gelen başvurular sonucunda ise kamuda zarar oluşturma kaçınılmazdır. Öncelikle sendikaların başvuruları, şikâyet edilen konular, sorunlar ve çözüm önerileri, liyakat göz ardı edilirse şiddet baş edilmez hal alacaktır.
‘’SİYASİ BASKI HEP SAHNEDE OLACAKTIR’’
Her yönüyle analiz etmeden yapılan düzenlemeler bize herhangi bir çözüm sunmayacaktır. Yapılacak düzenleme ile getirilmek istenen kurul, sistemin koruyucularının kendi kusurlarını görünmez hale getirmesine hizmet edecektir. Mesleki Sorumluluk Kurulu, kimin cezalandırılacağını seçmek ve mevcut davaları ötelemenin dışında çözüm üretemeyecektir. Böylelikle siyasi baskı hep sahnede olacaktır. Zorunlu mesleki sorumluluk sigortası da ayrıca getirilmek istenen düzenlemede emeğin sömürülmesinin maalesef önünü alamayacaktır. Katalog suçlara girmesini istedik sağlıkta şiddetin lakin bununda gerekli yaptırımlarla getirilmesi gerekmektedir. Seslere ses olup şiddeti bitirmek, nitelikli ve liyakatli hizmet vermek tek arzumuzdur.