Son yıllarda siyasi parti Genel Başkanlarına yakınında olan danışman veya Genel Başkan Yardımcıları gerçekleri ve doğruları söylemiyorlar.
Ülkenin gerçek sorunlarını ve Milletin neyi isteyip neyi istemediğini aktarmıyorlar.
Hep kendilerini şirin göstermek için Genel Başkanın sevdiği haberleri aktarıyorlar.
Şimdi ben diyiyorum ki..
Ey can utanır gün kararır gece olmaz olsun nefisler şaha kalkmış
Yolsuzluk, haksızlık, yalan dolan bülbüller ötmez, güller kokmaz
Yıkılsın feleğin sarayları tepelerden dökülsün pulları
Aman yavrularımız ateşler içinde Nemrut ağlar, Asi ah eder
Nere baksam garipler baş edemem her yanım dolu, gözyaşı
Aman Kazdağları çığlık çığlığa, İliç perişan zoruma gidiyor nefes almak
Ne duruyor çağırın güneşi yaksın lâl olmuş gönülleri, sağır olmuş bilinçleri…
Soru da sormayın.
Cumhurbaşkanlığı uçağında istenmeyen soruları da sormayın.
Dinleyin… Sadece dinleyin mi denmek isteniyor?
İşte bu zor… Dinlemek diye pek bir âdetimiz yok doğrusu…
Ne var?
Alabildiğine konuşma var.
‘Bil, bilme’ önemli değil. ‘Kendini bilme’ hiç önemli değil. Yeter ki konuş. Arada bağırırsan daha da etkili olabilir. Sadece es vermemeye dikkat et. Bazı konularda bilmediğin ortaya çıkmasın.
Sorularımıza devam edelim…
O zaman susun mu deniyor?
Susmak diye de bir âdetimiz yok doğrusu. Yine alabildiğine konuşma var.
Susun gönüller konuşsun mu deniyor diye aklıma da gelmiyor değil doğrusu.
Ayrıca sembollere, karşılıklı iletilen mesajlara da bakmayın deniyor herhalde…
O zaman sadece izleyin mi deniyor?
Öyle ya… Olanı biteni izleyin deniyor olabilir. Yorum yapmadan izleyin. Görün bakalım neler olacak deniyor herhalde…
Bir taraftan da izlerken yoksulluğu konuşmayın, sönen ocakları görmeyin deniyor olabilir.
Yıkılan umutları, çaresizce çırpınan canları duymayın deniyor olabilir.
Yolsuzluğu, rantı, çeteleri dile dolamayın deniyor olabilir.
şin özü geceyi gündüz gibi yaşayın deniyor olabilir. Yani ‘mış gibi’ yapın deniyor olabilir.
Hep ama hep doğruları haykırmak benim karakterimdir.