Bir hikaye vardır, benim de çok hoşuma giden.
Zamanın birinde bir kral varmış, sarayın terasından pazarı seyrediyormuş. Tezgahında elma satan bir köylünün elmalarına üşüşen ve kiloyla alınan elmalar padişahında iştahını açmış.
Çağırmış vezirini git şu elmacıdan bana 5 elma al ve bu 5 altınıda o elmacıya ver.
Tabi vezir bir altını cebine atıp kendi yardımcı vezirine 4 altın verip git şu elmacıdan 5 elma al demiş. Öyle ki kapıdaki muhafıza gelene kadar altın bitmiş. En son kişi ‘padişahın emridir git şu köylünün elmalarına el koy’ der. Tabi muhafız zavallı elmacının elmalarına el koyar. Ve bu silsileyle devam ederken padişaha gidene kadar tekrar 5 adet elma kalır. Vezir elmaları padişaha verdikten sonra padişahı bir düşünce alır. Vay be 5 altına sadece 5 elma alabildim. Halk ise kapış kapış elma alabiliyor. Demek ki vergilere biraz daha zam yapmam lazım.
Velhasıl yukarıdan aşağıya doğru gidersek bir çok çığlığın ya bedel ödendikten sonra yada hala devam ettiğini görüyorum. Burada bir yanlış var ya halkın kılcal damarlarına kadar inilemiyor. Yada lidere bir şeyler doğru anlatılmıyor. Bunu örneklendirmek istersek inanın bir çok konu örnek verilebilir.
Bir çok konuda Cimer, sorun çözmek yerine müthiş bir şekilde idare etme sanatı gösteriyor. Halkın yazdıklarına kulak tıkıyor. Kendimce yazdığım ve çoğu ülkenin bekası için önemli gördüğüm bir çok proje ve öneri ‘kayıta alınmıştır teşekkürlerden öteye’ geçmiyor.
Ülkemizde bulunan marketlerde kullanıldığında bir çok asgari ücretle geçinen çalışanın ekonomik ihtiyaçlarına bir nebze mehlem olan yemek kartlarının ,marketlerde kullanılması bakanlık tarafından yasaklanacağı ve sadece restoran ve kafelerde kullanılabileceği gibi bir yanlışla bir çok insanın tepkisinin büyümesine izin vermeden bizzat bunu temelden çözüp bu yanlıştan dönülmesi için azami gayret sarf ettim. Belki bu yasa geçseydi bir kaç yemek şirketi için iyi olabilirdi ama bir çok kişi daha temel ihtiyacı varken bunu oralarda kullanmak zorunda kalacaktı.
Yani bir toplumun kılcal damarına inemeyen bir şeyler var.
Örneğin İstanbul sözleşmesinin yanlış olduğu, yavaş yavaş büyüyen tepkinin bir çığa dönüşmesinden sonra ve bedel ödenince önlem alınmaya başlandı.
Eğitim hala kanayan yaramız. Sebze ve meyve tekelinin önüne tam anlamıyla geçilemedi. Marketler hala bildiğini okuyor. İlgili kurum ve kuruluşlar tam anlamıyla bunlar gibi bir çok konuya tam anlamıyla yapıcı çözüm ve yaptırım uygulayamıyor.
Maalesef parayı daha fazla elde edebilme hırsı, gerek Ülkemiz de gerek dünyamızda tam gaz sürmeye devam ediyor. Aklıma Sayın Cumhurbaşkanının Birleşmiş Milletler konuşmasında sarf ettiği o söz beklide bir çok şeyi özetler nitelikteydi.
“Dünyada paranın bir kaç ailede olduğu bir dünyada adalet aramayın” sözü gerçekten cesaret isteyen bir kelimeydi.
Evet şirketlerle lobilerle Dünyada ve Ülkemizde kapitalist bir düzen kurmuşlardır. Para kan gibidir bununla Ülkeleri dizayn eder halklarına milli olanı hain bile gösterebilirsin. Medyanın ordulardan daha güçlü olduğu bu zaman da her şey mümkün.
Şirketlerin Ülkelerden daha çok kazandığı bir dönemden geçiyor Dünya.
Eğer birileri bir yanlış yapıyorsa onları uyarmak için sesimiz her zaman her koşulda çıkmalı, ama yakıp yıkmadan dökmeden.
İlgili kamu kurum ve kuruluşlara siz yapılan bir yanlışı belirtmekten asla vaz geçmeyin. Eğer bu toplumun hayrı için bir şeyse.
Yoksa kendin bile bilmezsin bazen sana yapılanları. Bu Ülke hepimizin hayrı için yeri geldiğinde dost acıda söyleyecek.
Selam ve dua ile...
Ahmet 4 Yıl Önce
Kocakaplan