Kategoriler

NİLÜFER’DE ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN GEÇMİŞİ ELE ALINDI

Nilüfer Kütüphaneleri’nin Tarih Vakfı iş birliğinde gerçekleştirdiği Tarih Buluşmaları’nın konuğu olan Doç. Dr. İsmail Yaşayanlar, Bursa’nın sanayileşme sürecinin su kaynakları ve çevre kirliliğine etkilerini tarihsel perspektiften anlattı.

Nilüfer Kütüphaneleri’nin Tarih Vakfı ile beraber düzenlediği Tarih Buluşmaları Nâzım Hikmet
Kültürevi’nde yapıldı. Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakınçağ Tarihi ABD
Başkanı ve Dekan Yardımcısı Doç. Dr. İsmail Yaşayanlar, Balaban Salon’daki etkinlikte “Suların ayırdığı
şehir Bursa’da sanayileşme ve çevre kirliliği” üzerine konuştu.
Evliya Çelebi'nin "sudan ibaret" olarak nitelendirdiği Bursa'nın, Cilimboz Deresi, Gökdere, Namazgah
Deresi ve Karınca Deresi ile şekillendiğini belirten Yaşayanlar, kentin 19. yüzyıl sonlarına doğru, zengin
su kaynaklarına rağmen temiz su temininde ciddi sıkıntılar yaşadığını vurguladı.
Bu dönemde mekanizasyonun başlamasıyla buharlı makinelerle kozadan ipek çekme işleminin
başladığını söyleyen Yaşayanlar, Bursa’da filaturler kurulmaya başladığını kaydetti. Bu süreçte
fırınlanmış kozaların kazanlara atıldığını belirten Yaşayanlar, “O dönem işçilerinin çektiği kozalardan
arta kalan posalar çevre kirliliğini oluşturacak ilk unsurlardan biri olarak biliniyor. Kadınlar elleri ile bu
işi yaparken sürekli soğuk suya ardından sıcak suya soktukları için de elleri deri atıyormuş. Dolayısıyla
dereye yakın olmak gerekiyor. Aynı zamanda kaynattıkları sudaki böcekleri atabilecekleri yer, dere
olduğu için derelerin yakınlarına konumlanmışlar” dedi.
Avrupa’da salgın ipekböceği hastalığı nedeniyle Avrupalı sermayedarların da Bursa’ya geldiğini
anlatan Yaşayanlar, onların da filaturler kurarak, ipek çekimine başladıklarını aktardı. Üretimin hızla
artmasıyla derelerden su çekilme miktarının yükseldiğini söyleyen Yaşayanlar, “1860-1870’lerde
Bursa’ya gelen seyyahlar Gökdere, Cilimboz ve Namazgah Deresi kıyısında kokudan durulmadığından
söz ediyorlar. Atık böcek ölüleri leş kokuyor. Bu kirlilik aynı zamanda dere kenarında olan
mahallelerin içme suyunun teminini de zora düşürmüş” diye konuştu.
Sular şehri Bursa’nın 160 tane farklı su kaynağından bahsedildiğini anlatan Yaşayanlar, bunların en
büyüğünün de Pınarbaşı olduğunu söyledi. Bu suların künkler vasıtasıyla çeşmelere dağıtıldığını
belirten Yaşayanlar, “Halkın birinci su temin kaynağı çeşmeler. İkincisi Bursa’nın Hisar Bölgesi’nde sivil
bir su dağıtım sistemi var. Eğimden dolayı en yüksek evden başlamak üzere her evin bahçesinde bir su
haznesi var. Üstü açık o su hazneleri basamak basamak bir evden diğerine aktarılacak şekilde akıyor.
Ama artık o tarihlere geldiğinizde su bilinçsizce kullanıldığı için en alt mahalleye inene kadar
kullanılamaz hale geldiğini görüyoruz. Özellikle Kuruçeşme Yahudi Mahallesi en fazla sıkıntı çeken yer.
Üçüncü su kaynağı da bahsettiğim dereler” diye konuştu.
ORMANSIZLAŞMA MESELESİ
Bursa’da filaturlerin yol açtığı başka bir çevre sorununun ormansızlaştırma meselesinin olduğunu
aktaran Yaşayanlar, “Özellikle derelerin kaynaklarının olduğu kısımda filatur fabrikalarında
kullanılmak üzere ağaç kesimi oluyor. Bu ağaçların kesildiği yerde daha sonra tarım arazisi olarak
kullanılmaya başlıyor. Bu da bir erozyona yol açıyor. Taş, çakıl dereler vasıtasıyla şehrin içine
taşınıyor. Su akamaz hale geliyor ya da künkler doluyor. İnsanlar evine su alamaz hale geliyor” dedi.
O dönem halkın mikroorganizmaları çok bilmediğini belirten Yaşayanlar, halkın fiziksel kirliliğin
dışında hijyenik bakteri, mikroorganizmalara bağlı kirlilik bilincinin 20. yüzyılda oluştuğunu kaydetti.
Daha sonra su kaynaklarının sıhhileştirme işleminin başladığını aktaran Yaşayanlar, “Su
kaynaklarından alınan sular, süzgeçlerden geçirilerek depolarda dinlendiriliyor ve ardından su
şebekelerine dağıtılıyor. O dönemde sistemden su şebekesine üye olan haneler yararlanabiliyordu.
20. yy. başında Osmanlı’da bu tür sıhhi tesisatın olduğu kentler açısından bir elin parmaklarına

ulaşabilir durumda değildi. Bursa’da hem kanalizasyon, hem sıhhi su tesisatı projesinin ilk girişimi
1903 yılında başlıyor. Söz konusu girişim başarısızlıkla neticeleniyor. 1905’te bir Fransız şirkete
Bursa’ya sıhhi tesisat döşenmesi için imtiyaz veriliyor. Bu Fransız şirket de kendisine verilen imtiyazı
başka bir İtalyan şirkete devrederek Bursa’ya ilk sıhhi su tesisatı döşenmesi projesini başlatıyorlar.
Özellikle Gökdere ve Gökdere’den su alan bölgeler için bu geçerli. Gökdere’den su alan rezervuarlar
süzgeçlerden suyu geçirdikten sonra buralardaki depolarda suyu muhafaza ediyorlar. Oradan da
şebekeyi alan kişilere o sular dağıtılıyordu. Bu projenin tamamlanması 1909 senesini buluyor” dedi.
Yaşayanlar, konuşmasının ardından katılımcıların merak ettiği soruları yanıtladı. İlginin yüksek olduğu
programın sonunda Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Emre Karagöz, verdiği bilgilerden dolayı Doç.
Dr. İsmail Yaşayanlar’a teşekkür etti.

Yorumlar

Daha Fazla Haber
BURSA
Bursa’da Feryal Öney ile türkü dolu gece
BURSA
Osmangazi’nin asfalt mesaisi
BURSA
YAŞAM TARZINI DEĞİŞTİRMEK DİYABETİ ÖNLÜYOR
BURSA
Enes Çelik Mudanya Üniversitesinde öğrencilerle buluştu
BURSA
İsmail Hakkı Tonguç Bağış ve Şiir Kütüphanesi açılıyor
BURSA
Diyabete dikkat çekmek için mavi balonlar gökyüzüne bırakıldı
BURSA
Nilüfer'den tıbbi ve aromatik bitkilere değer katacak yatırım
GÜNCEL
Adıyaman’da AVM’den kozmetik hırsızlığı!
GENEL
İklim Kanunu ile yeşil dönüşüm hızlanacak… KGK, COP 29 zirvesini yakından takip etti
GÜNCEL
Başombudsman, Mardin’de STK’larla buluştu