“ESED’İN YAŞAMASI İÇİN KARDELENLERİ KANLA SULUYORLAR”
Yoğun katılımın sağlandığı eylemde basın açıklamasını okuyarak halka seslenen Memur-Sen Bursa İl Temsilcisi Numan Şeker, “Yine Suriye, yine katliam, yine ölümün kucağındaki bebek ve çocuklar. Ortadoğu’nun yeni vahşet üçlüsü Esed, Putin, Hamaney biz sustukça ölüm kusmaya devam edecekler. Ya haykırıp ses vereceğiz ya da onursuzca çocukların katlini seyredeceğiz. Biz ses vermek için buradayız. Putin’e, ‘Elini Ortadoğu’dan çek!’, ‘İran’a Esed’i desteklemekten vazgeç!’ uyarısını yapmak için buradayız. ‘Esed gitmeli zulüm bitmeli’ iradesini ortaya koymak için bu alandayız. Susmayacağız. Susarsak kalbimiz kurusun” dedi. Engellenmezse İdlib’in ne ilk ne de son olacağını ifade eden Şeker, “Hama’da, Halepçe’de, Halep’te yaptıklarını İdlib’de tekrar ettiler. İnsanlık, Baas rejiminin vahşetini boş gözlerle izledikçe, İran, Rusya ve Esed soykırımı da aşan vahşetlerine devam ediyor. Vahşetin üç atlısı, üç maymunu oynayan uluslararası toplumdan güç alarak vahşet galerisini büyütüyorlar. Esed’in yaşaması için kardelenleri kanla suluyorlar. Barış ve huzur güvercinlerini kanatlarından vuruyorlar” diye konuştu.
“RUSYA’NIN VETOSU, BM’NİN DEFOSU”
Başta Rusya ve İran olmak üzere rejimi destekleyen bütün unsurların son kimyasal katliamdan ve öncekilerden Suriye rejimi kadar sorumlu olduğunun altını çizen Numan Şeker, “Filistin’e, Bosna’ya, Arakan’a göz kapatan vetolar bugün Suriye için sahaya sürülüyor. Güvenlik Konsey’i, insanlığın güvenliği için değil, kapitalizmin ve emperyalizmin güvencesi için varlığını sürdürüyor. Rusya, emperyalist hesapları; İran Şii asabiyesine giydirilmiş Fars milliyetçiliği, ABD kapitalist tezgahını koruma önceliği adına vahşetin ortağı oluyor. İdlib’de kimin ve kaç insanın öldüğü umurlarında değil. Rusya, rejimin Doğu Guta’da gerçekleştirdiği kimyasal katliamdaki tavrını bugün de yineliyor. Esed’i ve rejimini temize çıkarmanın peşinde koşuyor. Güvenlik Konseyi’ne sunulacak tasarıyı veto edeceğini ilan ediyor. Rusya’nın ve Çin’in vetosu; ölümü seyretmekten ve ölü saymaktan başka bir işe yaramayan Birleşmiş Milletler’in (BM) defosudur. İnsanlık, vahşete karşı birleşip hem Rusya’yı ve İran’ı hem de Esed’i veto etmelidir” şeklinde konuştu.
“BM İNSANLIK İÇİN NUH’UN GEMİSİ OLMAYI DEĞİL; TRUVA ATI OLMAYI SEÇİYOR”
BM’nin İslam dünyasında kurulan sistematik kan tezgâhının hem sorumlusu hem de sürdürücüsü olduğunu belirten Şeker, “Biz acımızı, yasımızı ve isyanımızı BM’ye haykırmayacağız. Batı’nın insan hakları diye pazarladığı bildirgelerden medet ummayacağız. Çünkü onlar sadece ‘bildiriyorlar’, zulüm kendilerine dokunmadıkça insan hakları için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Son üç yılda Suriye’de gerçekleştirilen 162 kimyasal saldırı karşısında BM’nin sessiz kalmasının, sahaya çıkmamasının nedeni budur. BM bu sistemle, insanlık için Nuh’un gemisi olmayı değil, insanlığa karşı bir Truva atı olmayı tercih ediyor” diyerek, şöyle devam etti: “Bu nedenle ‘Dünya 5’ten büyüktür’ iradesi, insani trajedilerle her geçen gün daha çok sarsılan insanlığın geleceği için umuttur.”
“İRAN SELAHADDİN OLABİLECEKKEN, BRUTUS OLMAYI TERCİH ETMİŞTİR”
İran, Hama katliamında Hafız Esed’e verdiği desteği bugün de zulüm varisi Beşşar Esed’e verdiğini hatırlatan Numan Şeker, “İran, mazlum ümmetin Selahaddin’i olabilecekken, Brutus’u olmayı tercih etmiştir. Suriye, emperyalizmin kapitalist ortaklarının yeni paylaşım sözleşmesini yazacakları ve imzalayacakları kanlı masasıdır. En çok kan akıtanın en çok payı aldığı bir kanlı sofradır. Kirli dünya düzeni, kendi hesaplaşmasını masumlar ve mazlumlar üzerinden yürütüyor” dedi.
“ÇANAKKALE İRADESİNİ, SURİYE’YE TAŞIYAMAZSAK UZUN ZAMAN ÇOCUK TABUTLARI TAŞIMAK ZORUNDA KALACAĞIZ”
Kirli dünya düzeni, kendi hesaplaşmasını masumlar ve mazlumlar üzerinden yürüttüğüne dikkat çeken Şeker, “Suriye, emperyalizmin kapitalist ortaklarının yeni paylaşım sözleşmesini yazacakları ve imzalayacakları kanlı masasıdır. En çok kan akıtanın en çok payı aldığı bir kanlı sofradır. Eğer Çanakkale geçilmez iradesini Suriye’ye taşıyamazsak daha uzun zaman çocuk tabutları taşımak zorunda kalacağız. BM’den, AB’den, NATO’dan himmet beklemenin, kendi ellerimizle başımızı giyotine sokmaktan farksız olduğunu biliyoruz. O halde, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabıyla bir araya gelip; nasıl ki Çanakkale’de destan yazdıysak, nasıl ki 15 Temmuz’da işgal girişimini çöpe attıysak, coğrafyamızın ve insanlığın kanayan yaralarını da aynı ruhla saracağız” diyerek, sözlerini şu cümlelerle noktaladı: “O halde biliyor ve haykırıyoruz ki; ancak bir olursak, biz olursak başaracağız. Özümüze döner, Allah’ın ipine topluca sarılırsak kazanacağız. Bu vesileyle, bir kez daha İdlib’deki kimyasal katliamı ve sorumlularını lanetliyoruz. Bu saldırıda yaşamını yitirenlere Rahmandan rahmet, yaralananlara Rabbimiz’den acil şifa diliyoruz. Ümmetimizin başı sağ olsun. BM’nin suskunluğu, AB’nin tel örgüleri, emperyalizmin paylaşım planları, mezhep asabiyeleri, ulusal çıkar putları, Şebbiha medyasının algı operasyonları ve ümmetin sessizliği olacak.”