AK PARTİ BURSA MİLLETVEKİLİ DOÇ.DR.KANİ TORUNLA SİYASET…

 Türkiye gündemi iç politika ile dış politika konularının neredeyse iç içe geçtiği bir süreci yaşıyor. Bir yanda Irak’taki Kuzey Irak’taki referandum ve Türkiye’nin dış politikadaki hamleleri, bir yanda iç politikada belediye başkanlığı görevinden istifa eden kıdemli siyasetçiler. Hızla değişen bu gündemi Ak Parti Bursa Milletvekili Dr. Kani Torun ile konuşacağız. Bursa’ya, yerel siyasete, ülke gündemine, dış politikaya ilişkin sorularımızla Kani Torun’un görüşlerini-yorumlarını öğreneceğiz. İlk olarak Ak Parti’deki kadro değişimini sormak istiyorum İl yönetiminin değişimi, Büyükşehir belediye Başkanı’nın istifası.

Bu denli değişimden bahseden bir partinin elbette kendisini değiştirmesi de kaçınılmazdır. Kadroları yenilemek, gençleştirmek, yorulanları dinlendirmek Ak Parti’nin siyaset anlayışındaki dinamizmi açıkça ortaya koymaktadır. Bugün yeni bir siyaset dili var ortada. Çok dinamik, erişime açık bir alan siyaset. Vatandaş seçimden seçime hesap sorar anlayışı artık değişti bugün vatandaşlarımız sorunlarını, taleplerini doğrudan Bimer’e, Cimer’e yazıyor. Bizlere aktarıyor. Partimiz sık sık saha araştırmaları yapıyor, kamuoyu yoklamaları ile halkın nabzını tutuyor. Değişim talebinin toplumsal bir arka planı var. Bizler milletvekilleri olarak tabanımızın ve vatandaşımızın taleplerini Genel merkeze rapor ediyoruz. Tabandan gelen yorgunluk tespiti ve değişim talebi elbette ki Parti yönetimimizce değerlendirilmektedir. Ak Parti 2002 yılında seçimlerde kazandığı büyük başarı ile Türkiye siyasetinde önemli bir konuma yükseldi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluş süreci sosyolojik araştırmaların, akademik çalışmaların temellendirdiği, Türkiye sevdalısı kadroların tecrübesinden beslenen bir süreçtir. Dikkat buyurunuz 2002’den bugüne Ak Parti kadroları çok büyük işler başardılar. Ak Parti iktidarının belki de en önemli başarısı kendisini yenileyebilme, değişimi halkımızın taleplerine göre uygulamaktır.

Yerel ile temas, vatandaşların talepleri demişken, Bursa’da Ak Parti’nin son durumu size göre nedir?

Bursa siyaset kültürünün oldukça köklü olduğu bir şehir. Gerek şehir merkezinde gerek çevre ilçelerde halkımızın partimize olan güveninde en ufak bir azalma yok. Bunun yanında daha komplike taleplerle karşılaşıyoruz. Bu talepleri karşılayabilmek için yoğun çaba sarf edilmekte. Nilüfer Doğanköy Mahallesi'nde 745 dönüm arazi üzerine yapımına başlanan 1355 yataklı Bursa Şehir Hastanesinin inşaatı sürüyor. Ak parti’nin sağlık politikalarına verdiği önemi tüm vatandaşlarımız çok iyi biliyor. Burada tüm vatandaşlarımız ifadesini özellikle vurguluyorum, bize oy veren vermeyen herkesin üzerinde ittifak ettiği konuların başında Ak Parti’nin sağlık politikasındaki başarısı gelmekte. Bölge hastaneleri konusunda büyük bir ilerleme kat ettik. Bir diğer konu ise Hızlı tren konusu. Bursa kamuoyunu uzunca bir süreden beri meşgul eden bu konuda gerek kendi girişimlerimiz gerek diğer milletvekili arkadaşlarımızın, bakanlarımızın çabaları ile belli bir aşamaya geldik. Güzergâha ilişkin

yaşanan sorunlar çözüme kavuşturuldu, yakın zamanda hızlı trenin Bursa’ya gelmesi için gerekli çalışmalarda bir artış göreceğiz.

Hızlı Tren konusunda kamuoyunun beklentilerinin bir türlü karşılanamamasını neye bağlıyorsunuz?

Aslında bu konuda aceleci davranmanın pek de doğru olmadığını düşünüyorum çünkü hızlı tren inşaatında birinci öncelik güvenlik. Ankara-İstanbul hattının inşaatı sürecinde de yoğun eleştiriler oldu ama bugün sorunsuz çalışmakta Yüksek Hızlı Tren. Bakanlık yetkilileri 2020 yılında Bursa’nın hızlı tren ağına katılması öngörmekte. Bu konuda vatandaşlarımıza müjde vermeyi ben de çok istiyorum ama dediğim gibi öncelik güvenlik.

Hızlı tren konusundan çok hızlı bir şekilde dış politikaya geçmek istiyorum. Neler oluyor dış politikada?

Küreselleşme mesafeleri ortadan kaldırdı. Bugün 20 sene 30 sene öncesine göre bambaşka bir dünyada yaşamaktayız. Türkiye’nin dış politika stratejisi ve öncelikleri de değişim gösterdi. Türkiye’nin dış politikasını anlamakta zorlandığını ifade eden yabancılara hep şunu söylüyorum “Sizlerin Türkiye için bir ezberiniz vardı, bizler sizlerin o ezberini derinden sarstık, bozduk.” Ne düşünüyorlardı Türkiye için? Kendi coğrafyasına sıkışmış bir ülke diyorlardı, bölgedeki her türlü dalgalanmadan negatif etkilenen ülke diyorlardı, büyük güçler ne emrederse onu yapan ülke diyorlardı. Aleyhimizde yürütülen büyük bir kampanyanın da var olduğunu söylemeliyim.

Nasıl bir kampanya var Türkiye aleyhine?

Ekonomik alanda büyük bir yıpratma çabasını görüyoruz. Sürekli asılsız haberler yapılmakta. Bu asılsız haberlerin Türkiye gündemine taşınması için büyük çaba sarf eden odaklar da var. Sürekli kriz tellallığı yaparak kendilerine çıkar sağlayabileceğini ümit eden bazı siyasi çevreler var. Çok şükür Türkiye halkı 15 Temmuz’da gösterdiği dirayeti, aklıselimi bu kriz odaklarına karşı da gösteriyor. 15 Temmuz sürecinde gördük ki Türkiye karşıtı kampta yer alanlar siyasi, ekonomik, diplomatik kısacası her alanda iş birliği içerisindeler. Aleyhimizde üretilen söylemi o derece şaşırtıcı ki bir örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Kanada’da katıldığımız bir toplantı da şöyle bir soru ile karşılaştık. “Türkiye’de devlet masum insanların üzerinden tanklarla geçti, suçsuz muhalifleri hapse attı. Siz nasıl demokrasiden bahsediyorsunuz?” şu hainliği görüyor musunuz? Fetöcü teröristler yurt dışında darbe girişiminde kendi yaptıkları hainlikleri sanki devlet yapmış gibi anlatıyorlar. Bunlar sadece paralel devlet değillermiş bunlar paralel şeytanlarmış.

Peki bu algıyı kırmak için ne yapıyor Türkiye?

Bakınız Türkiye dış politikası “bekle gör” tavrını terk edeli çok uzun zaman oldu. Yıllarca en iyi çözüm çözümsüzlüktür mantığı ile sergilenen dış politika anlayışı ülkemize bir katkı sağlamadı. Biz bugün ülkemize ilişkin tüm alanlarda sesimizi duyuruyoruz. Paralel terör

örgütünün faaliyetleri karşısında muhataplarımızı doğru bilgilendirmek için çaba sarf ediyoruz. Her platformda bu hainlerin yaptıklarını en yüksek sesle dile getiriyoruz. 23 – 28 Ağustos tarihleri arasında Güney Afrika’da bir dizi toplantılar yaptık. Bildiğiniz gibi Fetö şu anda Afrika’da yoğun bir örgütlenme içinde. Türkiye’den kaçan hainlerin en rahat toplanabileceği ülkeleri belirleyip buna göre planlar yapıyorlar.

Türkiye’nin Afrika açılımı Fetö ile mücadeleyle mi alakalı?

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Bugün Afrika dünyanın bütün güçlerinin en önemli mücadele alanlarından birisidir. Ve çok şükür ki biz bu mücadelede izleyici değiliz, sahadayız. Ve güçlü bir aktör olarak sahadayız. Bakın bunu özellikle vurguluyorum, Afrika’da güçlü bir aktör olarak sahadayız.

Sahadayız derken kast ettiğiniz Somali’deki askeri üs mü?

Dış politikada askeri konulara karşı bir kamuoyu hassasiyetimiz olduğu aşikâr. Türkiye Somali’deki askeri üsten önce de Afrika’da sahadaydı. İnsani yardımlar ve karşılıklı diplomatik ilişkiler kapsamında Türkiye bugün birçok Afrika ülkesi ile çok iyi ilişkiler geliştirdi. Türkiye’nin İnsani Yardım Diplomasisi bugün dünyanın önde gelen akademisyenleri tarafından inceleniyor, üzerine araştırma raporları yazılıyor. Su kuyuları, sağlık taramaları, öğrenci değişim programları, Türkiye’den giden yatırımcıların gösterdiği büyük başarılar, bölgedeki kaotik noktalara ilişkin Türkiye’nin mutedil tavrı. Bütün bunlar Afrika nezdinde büyük takdir toplayan gelişmeler.

Bu noktada size kritik bir soru sormak istiyorum. Bu yardımların nasıl bir diplomatik katkısı var Türkiye’ye? Hatta daha açık sorayım Türkiye kendi sorunlarını çözdü de Afrika’nın sorunları mı kaldı?

Bu benim çok sık karşılaştığım bir tepki. Ve bu tepkiyi gösterenleri de gayet iyi anlıyorum. Bakınız bir tarafta sizin ülkenizi sürekli terörü desteklemekle eleştiren, bölgeyi istikrarsızlaştırmakla suçlayan bir kampanya var. Sürekli olarak Türkiye için yürütülen karalama kampanyaları var. Peki Türkiye tüm bu eleştirilere en iyi cevabı nasıl verebilir, aleyhimizdeki bu kampanyaları nasıl boşa çıkartabilir? İşte bu İnsani Yardım Modeli aleyhteki kampanyalara cevap olabilecek çok iyi bir enstrüman.

YORUM EKLE
google.com, pub-5727224107962425, DIRECT, f08c47fec0942fa0